Need for Speed (2014)

Share

Bilgisayar ve oyun dünyasının birleşiminde Need for Speed oynamayan hasbelkader olsa bile, ismini duymayan yoktur.

image

Ben işi bir adım daha ileri götüreceğim. Need for Speed, kişisel bilgisayarımda, içerisindeki gelen oyunlar dışında oynadığım ilk oyundur. Baya baya ilk ya! İlk yükleme, ilk CD oyun ve daha ne ilkler kaldıysa.. Bir insan bu anı asla ama asla unutamaz. İşte bu ve buna benzer duygulara oynayan bir ismin filmi Need for Speed. Düşününce, oradaki sağlam yerinde kalsa her daim iyi hatırlanma kartı cebindeyken film ile yeni bir cephede riskler geliyor. Bakalım sonuç nasıl olacak diyerek başlıyoruz.

Fazla spoiler vermeden hatırlarsak Breaking Bad finalinde Aaron Paul’u adeta Need for Speed’e uğurlayan otomobil sahnesi hepimizin gözlerinin önünde. Dizi anlamında çığır açmış bir yapım kapanırken, Need for Speed gibi yarış oyunları arasındaki sayılı markanın filmine geçmek iki efsane arasında git-gel olarak daha başlangıçta artı puan kattı Jesse Pinkman’a. Pardon artık Tobey Marshall olarak anıyorduk Aaron’ı.

image

New York’ta bir otomobil garajı işleten (aslında garaj teriminin Türkçe karşılığı farklı, daha çok tamirhane-özel araç tasarımı yapan yer olarak düşünebilirsiniz) fakir ama gururlu eski yarışçı Tobey Marshall’ın hayatta tek bir rakibi vardır: Dino Brewster. Zengin, profesyonel yarışçı ve hayattan Tobey’nin alamadığı her şeyin sahibi klişesi. Tobey’e artık çocuklukları bırakıp profesyonel olarak Ford Shelby Mustang üzerinde çalışmayı teklif etmek için gelen Dino, cömert teklifiyle istediğini almakta zorlanmaz. Esas konusuna odaklı Need for Speed için işler hızla ilerleyerek Tobey ve ekibinin Mustang’in bitmiş haliyle devam eden satış bölümüne geçiverir.

image

Bu noktada devreye giren daha önceki çalışmalarına pek dikkat etmediğim (ve eminim benim gibi çoğu kişinin rahatlıkla performansını takdir edeceği) Imogen Poots’ın harika şivesiyle canlandırdığı Julia Maddon devreye giriyor. Her şeyden anlayan zengin kız. Bir klişe daha mı yoksa?

Bir virgül atıp oyun olan Need for Speed’e dönelim. NFS 3’ü hatırlayan var mı? Hot Pursuit ismiyle bilinir ve NFS serisine polislerin ilk kez dahil oldukları oyundur. Buradan itibaren sokak yarışları ve polis kovalamacası pist yarışlarına eklenerek NFS markasını hayli çeşitlendirdi. Need for Speed film olarak bayrağı buradan devralırken NFS genlerini taşıyarak aslında kişisel olarak filmlerde sevmediğim aksiyon seçeneğine suç ve dramı da gözü kapalı dahil etmiş. Aynı şekilde NFS High Stakes’teki “arabasına” yarışlar da filmde göz ardı edilmemiş. Hayli olumlu. 

Tobey, genç Pete ve Dino üçgeninde ismini vermek istemediğim yaşananların ardından start alan polisiye bayrağı, Tobey’nin prestijli sokak yarışı  De Leon’a dahil olma çabalarıyla hız kazanıyor. Julia-Tobey ikilisinin çekişmeli tutan hamuru üçüncü klişeyi filme dahil etse de, insan psikolojisine oynayarak izleyicinin istediği bir şey olarak gözükme kılığına hayli başarılı bürünüyor. Bununla beraber Tobey’i takip eden arkadaşları -bilhassa hava destekli Benny- filme her alanda farklı tatlar katıyor.

image

De Leon final maratonuyla tamamlanan Need for Speed, saydığım birkaç klişenin göze batmayan varlığına rağmen zaman geçirtme faktöründe hayli başarılı bir film. Evet tahmin edilebilir çok şey var ancak Need for Speed değerlerini koruma alanında birçok otomobil sahnesi evet bu film bu oyunun filmi olmayı hak ediyor seviyesine rahatlıkla çıkıyor.

Toparlarsak, alınan riskler, isimle beraber farklı bir sektörde kazanç kapısı yaratma barizliği bile olsa Need for Speed ismine zarar verecek bir etki yaratmamış. En büyük korkunuzdan arındığınızda geriye filmin tadını çıkartmak kalıyor ki bunu filmin başlarında rahatlıkla anlayarak yolunuza devam edebiliyorsunuz.

Tolga Erbak

You may also like...