Yaşar Kemal’siz 1 Yıl

Share

Edebiyatın çınarı, dünya yazarı, gazeteci Yaşar Kemal’in vefatının üzerinden bir yıl geçti. Usta kalem Yaşar Kemal 28 Şubat 2015’te 92 yaşında hayatını kaybetti. Türk edebiyatı denince akla gelen ilk isimlerden olan Kemal, öykü, deneme ve roman gibi türlerde sayısız eser verdi.  Yaşar Kemal’in ölümünün birinci yılında edebiyat dünyası onu andı.

Eğitimci ve yazar İsmail Özcan, vefatının birinci yılında Yaşar Kemal’i Cumhuriyet’e yazdı:

Türk edebiyatının son atmış yılına damga vurmuş; eserleri yabancı dillere en çok çevrilmiş; adı çok geçmiş olmasına rağmen Nobel’i alamamışsa da onun dışında uluslararası prestijli birçok ödül almış; Fransa, Almanya gibi ülkelerin ulusal nişanlarıyla taltif edilmiş olan Yaşar Kemal’in ölümünün üzerinden, yarın tam 1 yıl geçmiş olacak.

Yaşar Kemal, 28 Şubat 2015’te vefat etmiş, 02 Mart 2015 günü 92 yaşında, büyük bir törenle ve az görülmüş bir kalabalığın iştirakiyle sonsuzluğa uğurlanmıştı.

Sol/sosyalist bir yazar ve aydın olan Yaşar Kemal’i son yolculuğuna uğurlamak için oluşan kalabalığın içinde her siyasi görüşten, her ideolojik kamptan insanlar vardı. Hiçbir çevrenin, “Bana ne Yaşar Kemal’in cenazesinden” dememesi; onun insan severliği, barışseverliği, halkların kardeşliği ile ilgili olarak verdiği mesajların toplumun her katında karşılık bulduğunun bir kanıtıydı. Bu durum ayrıca onun, “İnsan evrende bedeni kadar değil, yüreği kadar yer kaplar” sözünde ne kadar samimi olduğunun da bir ifadesiydi.

Usta yazar

Yaşar Kemal, yurtiçinde de, yurtdışında da “büyük yazar”, “usta yazar” şöhret ve payesine bileğinin gücüyle ulaşmış; hiçbir kimsenin ve çevrenin himmetine, kayırmasına muhtaç olmamış yazarlarımızdan biridir. Doğduğu, yaşadığı toprağın insanını, kültürünü, karakterini onun kadar iyi tanıyan ve tanıdığı şeyleri onun kadar iyi yorumlayan başka Türk yazar çok azdır.

Yaşar Kemal, içinden çıktığı insanlarla ve çevreyle, halk ve taşrayla; sonradan aralarına katıldığı elit, statü sahibi, sanat ve edebiyata yön veren insanlar ve çevreler uğruna alakasını kesmemiş; gönlüyle her zaman, bedeniyle çok zaman aralarında olmuştur. Hiçbir zaman ve hiçbir şekilde “ben neymişim?” havalarına kapılmamış; tevazudan hiç ayrılmamıştır. Onu bütün topluma mal eden önemli farklarından biri de budur.

Hep ezilenin yanında

Kürt kökenli bir Türk yazar olan Yaşar Kemal, Türkiye’de Kürt halkının derin bir kimlik sorunu yaşadığına; yasaklarla dilinin, kültürünün dumura uğratıldığına inanıyordu. İçte ve dışta bu inancı doğrultusundaki düşüncelerini seslendirmekten hiç çekinmemişti. Bu yüzden mahkûmiyetler bile almıştı.

Yeri, her zaman ezilenin, horlananın, dışlananın safı olmuştur. Bu tavrına, bu tercihine bağlı olarak kitaplarını okuyanların daima savaş düşmanı ve sömürüye karşı olmasını, cani ve katil olmamasını istemiştir. Onun hem ilk, hem en önemli, hem de en tanınmış eseri olan İnce Memed’i sadece Türk edebiyatında değil, dünya edebiyatında da bir zirvedir. Bizim edebiyatımızda konusunu bu kadar etkili, bu kadar sürükleyici, böylesine destansı bir dil ve akıcılıkla anlatan bir eser daha yoktur. Okuma yazma bilen ve okuduğunu anlama kapasitesine sahip bir Türk insanı İnce Memed’i okumadıysa eksiktir. Türkçenin gücünü ve güzelliğini anlamdan bu dünyadan göçecek demektir.

Günümüz Türk aydınları politik ve ideolojik görüş ayrılıklarından dolayı aralarında aşılmaz duvarlar örerken evrende bedeniyle değil, kocaman yüreği ile yer kaplayan solcu Yaşar Kemal’in birçok solcunun, sağcının anlayamayacağı, algılayamayacağı dostlukları, ahbaplıkları bulunuyordu. Bunlardan birini ırkçı Türk sağının en tanınan ismi Nihal Atsız’la kurmuştu. Nihal Atsız, Yaşar Kemal’in, “beni en iyi anlayan insan” diye nitelediği, sırlarını paylaştığı, periyodik aralıklarla bir araya gelip demlendiği, dostça görüş alışverişinde bulunduğu bir sağcıydı. Bunu Yaşar Kemal’in en yakınında bulunduğunu sananların dahi bildiği şüphelidir. Bizim bilmemiz ise, Atsız’ın oğlu Yağmur Atsız’ın “Ömrümün Atmış Beş Yılı” adlı kitabını okumuş olmamız sayesindedir.

Zilli Kurt

Yaşar Kemal’in 2009’da yayımlanan; aldığı ödüllerin törenlerinde, çeşitli etkinliklerde yaptığı konuşmalardan; bazı kitaplara yazdığı önsözlerden ve çeşitli konularda yazdığı makalelerden oluşan “Binbir Çiçekli Bahçe” adlı kitabında “Zilli Kurt” başlıklı, her Türk aydınının okuması gereken bir yazısı var. Türkiye’de yazar ve aydın olmanın zorluklarını, tehlikelerini o kadar güzel anlatan bir yazı azdır.

Çukurova’da köylüler koyun sürülerine saldıran kurtları öldürmeyip canlı yakalarlar, sonra boyunlarına bir çan asarlarmış. Bu andan itibaren kurt, bu çan yüzünden kendisi için av olacak hiçbir canlıya yanaşamaz, açlıktan kıvrana kıvrana ölürmüş. Bu yazı, Türkiye’de Cumhuriyetten sonra uzun yıllar bir yazarın, bir aydının “solculuk”, “komünistlik”le suçlanmasının ne kadar tehlikeli olduğunun, ne resmi ne de özel bir kurumda iş bulabilmesi, bu yoldan açlığa mahkûm edilmesiyle bir zilli kurt yapıldığının metaforik hikâyesidir.

Ruhu şad olsun.

T24

Sezin Nil Tufan Bardakçı

Her şey için yeterli olduğu sanılır ama Nil için satranç oynamak elde ettiği şampiyonluklara rağmen sadece fazla iddialı bir hobiden ibaret. Yeterince zeki olduğunu göstermek yerine herkesin iyi olabilmeyi bu kadar dilediği bir oyunu kendisine iktisata yönlendiren bir analitik düşünce kaynağı olarak yorumluyor. Çok düşünüp az konuşuyor ve çok okuyup az yazıyor. Hayatın ona gelişini doğru yorumlayana kadar olanları saymazsak İstanbul Ticaret Üniversitesi İktisat Bölümü mezunluğundan pek de haz etmiyor. Oyunun kurallarına aykırı bir “rok” daha deyip onu yenilmez satranççı kimliği Colly’e hapsetmeden hayatta savrulmayı umuyor. Maroon 5 eşliğinde.

You may also like...