Her ne kadar etrafta “gece bekçisi” şeklinde fantastik çevirilerine rastlayabiliyor da olsanız, bir otelde gece müdürlüğü yapan Jonathan Pine’ın silah tüccarlarının içerisine çekilme hikayesi karşılıyor bizleri The Night Manager’da.
Altı bölüm. Başlangıcı, bitişi her şeyi altı bölümden ibaret olan bir mini dizide ne, ne kadar anlatılabilir diye düşünüyor olabilirsiniz. Buna, yapımın 1993 yılında yayınlanan John le Carré’nin aynı isimli romanının uyarlaması olmasıyla başlayabiliriz örneğin. Geri kalanını ise romanla farklılıklarından dolayı (ya da derhal okumaya üşenmemizden de diyebilirsiniz pekala) diziden devam etsek hiç fena olmaz.
The Night Manager’ın başrollerinde, House MD’deki Amerikan aksanının aksine kendi İngiliz aksanıyla Hugh Laurie (Richard Onslow Roper) ve Jonathan Pine rolüyle Tom Hiddleston var.
Silah kaçakçısı Richard Roper’ın yasadışı faaliyetlerini ortaya çıkartmayı görev edinen İngiliz istihbarat yetkilisi Olivia Colman’ın yolu hiç ummadığı bir şekilde Richard Roper’a farklı bir alanda kin besleyen eski asker, gece müdürü Jonathan Pine ile kesişir.
Pine için bir kadınla başlayıp ve belki de bir kadınla bitecek olan casusluk görevi belki pek bir şey vaat etmiyordur ancak Jonathan için adaletin sağlanması, bazı rastlantılar neticesinde gereğinden fazla değer kazanmıştır.
Yaklaşık birer saatlik altı bölümde, hikayenin geçiş hızı karşısında zaman zaman “en azından bir sezona yayılsaydı” gibi içten yakarışlara yenik düşme durumuna gelebiliyorsunuz. Harika oyunculuklar, sağlam bir öykü ve kitaptan adaptasyonda devreye giren güncel Suriyeli mülteci sorununa vurgu ise, yakınmaktan çok, o altı bölümün tadını sonuna kadar çıkartmanız için size destek oluyor.
Serinletici Sinema Kulübü‘nden alıştığımız üzere bir fragmanla noktalamaya ne dersiniz?