Bir kitabı çok beklemek, almak, okumak, beğenmemek, hüsran… Yaşanan bir döngü değil mi hayatınızda? Bir de Yaşlı Adamın Savaşı’nın döngüsüne bakalım: Bir arkadaştan şans eseri elde etmek, kısıtlı zamandan zaman arttırıp okumak, bayılmak, mutluluk… Hangisi tatmin edici? Elbette ikincisi.
Bilim-kurgu kişisel olarak çok okumam aslında. Belki de uzun zaman sonra bulduğum ilk örnek bana bu duyguları yaşattı ama kitabın da içi doluysa doludur yani. Tesadüflere inanmamakla kitabın kendini sırtlayabilmesi gerçeği çatışmıyor, bilakis aynı tarafta savaşıyorlar; Yaşlı Adamın Savaşı’nda.
İnsanoğlu artık almış yürümüş. Hatta artık kendilerini beğenmeyen ama özünü kaybetmeyip onlar pahasına evrende bir oraya bir buraya giden/savaşan bir KSG (Koloni Savunma Güçleri) birliği hatta dünyası (askeri terimlerle pek aram yoktur) oluşmuş. Yaşını başını almış insanlar, ufuktaki belirsizliğe rağmen 70 küsür yaşında savaşamayacakları gerçeği ile yeni bir vücut hayali çerçevesinde KSG’ye katılıyorlar ve o gezegen senin, bu galaksi benim savaşıyorlar.
Çok temel bir insan hayalinin, yazarın hayaliyle yoğurulup önümüze sunulması o kadar yeni kapılar aralamış ki beynimize, insan düşündüğünü, düşünmenin de ötesinde sınırsız hayallerinin tadını çıkarırken buluyor kendini Yaşlı Adamın Savaşı’nı okurken. “Zamanım yok” söylemleri her yerde uçuşurken insanın kendi içimde uykudan bile feda ederek 300 sayfalık bir kitabı bitirme çabasını en büyük referans olarak kabul edebiliriz.
Kitabın elimizdeki ilk Türkçe baskı İthaki Yayınları’ndan çıkmış durumda.