Serinletici Sinema Kulübü: Phoebe in Wonderland

Share

Şayet ortalıkta ‘Geç kaldım, geç kaldım, bir an önce filme yetişmeliyim’ diye hayıflanan bir tavşan görürseniz; muhtemelen Serinletici Sinema Kulübü’nün yolunu tutmuştur. Neden mi? İpucu vermek gerekirse, bu hafta pazartesi sinemasının konuğu olan Phoebe in Wonderland, sizleri çay partisine bekliyor. Fincanları hazırlayın…

Harikalar Diyarı’na hoş geldiniz.
Phoebe hiçbir zaman sıradan bir çocuk olmamıştı. Umutları ve umutsuzlukları ile yaşıtlarından çok farklıydı. Yaşadıkları Harikalar Diyarı’ndaki Alice’in maceralarına benziyordu; bir an büyük biriymiş gibi konuşuyor, bir an sonra çocuk olduğu daha yeni aklına gelmişçesine davranmaya başlıyordu.

Hayat nasıl tersine çevrilir ki?
Bazen yanlış sözcükler kullanıp yanlış davranışlar sergilediğinin farkında olan Phoebe, hayatını değiştirmek ve güzelleştirmek için cesurca bir adım attı. Okulda sergilenecek olan Alice Harikalar Diyarı oyununun seçmelerine adını yazdı ve soluğu sahnede aldı.

‘Çay partisine geç kaldın!’
Yeni tiyatro öğretmenleri Miss Dodger’ın davetini onurlandıran Phoebe, Alice rolüne seçilmesiyle hayranı olduğu Harikalar Diyarı’nın kapılarından ışıltılı bir giriş yapmıştı. Nihayet hayalleri gerçek olmuştu. Bundan sonra o artık, maceraperest ruhlu Alice idi.

Doğru sözcük: Sıra dışı.
Miss Dodger, Phoebe’nin karamsar dünyasına bir güneş gibi doğmuştu. Ama Phoebe için her şey sahne ışıklarından ibaret değildi. Alice rolünde ne denli parlıyorsa, Phoebe olarak da bir o kadar karanlığa mahkumdu. Nedenini ise bir türlü anlayamıyordu. Ailesi Phoebe’nin bir sorunu olduğunu düşünse de Miss Dodger onun harika bir çocuk olduğunu düşünüyordu.  Phoebe sorunlu bir çocuk değildi, o sıra dışıydı yalnızca…

Kim olduğunu sakın unutma.
Phoebe’nin çalkantılı ruh haline iyi gelen tek şey Alice kılığına bürünüp sahneye çıktığı anlardı. Bilgelik timsali Miss Dodger, Phoebe’nin yeteneğini ve olağanüstü karakterini ilk bakışta keşfetmişti. Çocukların özgür olmaları gerektiğini düşünüyordu; çünkü gerçek kimliklerini ancak böylelikle bulabilirlerdi.

Tehlike çanları…
Phoebe’nin hayalleri, onu yalnız bırakmasa da artık tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Phoebe, kafasındaki sesten bir türlü kurtulamıyordu. Annesi bu durum karşısında kahroluyor ama elinden hiçbir şey gelmiyordu; Phoebe’yi sevmek dışında… Kızını içinde bulunduğu buhrandan nasıl çıkaracağını bilememek annesini kahrediyordu.

Tesadüflere inanır mısınız?
Miss Dodger’a göre, ‘tesadüf diye bir şey yoktu’. Annesinin Harikalar Diyarı ile ilgili kitap yazması, Phoebe’nin Alice karakterine takıntısı ve tiyatro sahnesinde aynı hikayenin oynanması… Bütün bunlar bir tesadüf müydü? Yoksa değil miydi?

Yalnızca bir düş…
Phoebe, hastalığı nedeniyle yaşamı sorgulamaya erken yaşlarında başlamıştı. Ne kadar sorgularsa sorgulasın yaşadıklarına anlam veremiyordu. Masalsı bir dünyada mı yaşıyordu yoksa gördükleri yalnızca bir düşten mi ibaretti? Aslında o kimdi? Alice miydi, yoksa Harikalar Diyarı’ndan kovulan Phoebe mi?

Yarınlara koşalım!
Gelin bu pazartesi her şeyi bırakıp Phoebe’nin Harikalar Diyarı’na konuk olalım. Birkaç fincan çay içelim, kaybedilen umutları bir dilim pastanın ve göz alıcı bir gülümsemenin kenarında bulalım. Phoebe’nin peşine takılalım; koşalım, nefessiz kalıncaya kadar koşalım. Yarınlara koşalım. Hadi!

İyi seyirler!

Serinletici Sinema Kulübü puanı:

Fragman olmadan asla!

Neval Erbak

Kocaeli Üniversitesi Radyo, TV ve Sinema bölümü mezunu olan Neval, İletişim Fakültesi radyosunda yayınlanan ‘Dört Köşe’ adlı programıyla, Aydın Doğan Vakfı 23. Genç İletişimciler Yarışması İşitsel Dal/Müzik Programı kategorisinde 1.'lik ödülü kazandı. Neval, Serinletici'de kültür-sanat, yaşam-eğlence üzerine yazılar yazıyor.

You may also like...