‘Fantastik Sevgili’ Sendromu

Share

Buffy the Wampire Slayer (1997-2003) ile hayatımıza giren ‘fantastik sevgili’ sendromu ne yazık ki çoğalarak devam ediyor.

Önceleri Buffy’nin tehlikeli ve cazibeli vampiri Angel’a karşı hissettiğimiz ilgi, yıllar geçtikçe kendini parıldayan yakışıklı, entelektüel vampirlere; sonrasında kurt adamlara, düşen meleklere ve sadist olduğu kadar da zengin iş adamlarına bıraktı.

Bu sendroma yakalananların odak noktası ‘tehlike’ ve ‘imkansızlık’ peşinde koşmaları… Tabii ki de psikolog değiliz; ama bir ilişkide aranan en belirgin özelliğin ‘en güzel aşk zor olandır’ ilkesi olduğunu daha lise sıralarında öğrendik.

Televizyon ve sinemanın, bu sendromu tetikleyici yapımlar ile karşımıza çıkması da cabası… Hal böyle olunca durağan ilişkiler artık pek de cazip değil. Günümüzde ilişkilerin aranan özellikleri, aksiyon, bolca dram ve üst düzey tehlike. Tabii bir de postmodern ‘mutlu son’!

7/24 ekranın içine gömülerek izlenilen diziler, filmler veyahut okunan vampir öyküleri, ister istemez karşımızdaki kişinin kriterlerini belirliyor. Sevgilimizin neden Edward kadar mükemmel olamadığını düşünürken, bir yandan da tehlike ile aklımız çeliniyor. Ve 21. yüzyılın mutsuz ilişkileri ile burun buruna geliyoruz.

Sizce de hayallerimizi süsleyen fantastik sevgililer ile vedalaşmanın zamanı gelmedi mi?

Neval Erbak

Kocaeli Üniversitesi Radyo, TV ve Sinema bölümü mezunu olan Neval, İletişim Fakültesi radyosunda yayınlanan ‘Dört Köşe’ adlı programıyla, Aydın Doğan Vakfı 23. Genç İletişimciler Yarışması İşitsel Dal/Müzik Programı kategorisinde 1.'lik ödülü kazandı. Neval, Serinletici'de kültür-sanat, yaşam-eğlence üzerine yazılar yazıyor.

You may also like...