İlk zamanlardan beri sorgulanan ve tartışılan güzellik algısı, daha doğrusu güzel olan şeylerin hangi ortak özelliklere sahip oldukları filozoflar, sanatçılar ve hatta matematikçiler tarafından tartışılmıştır. Yapılan araştırmalara göre güzel olan şeylerin paylaştığını kesin olarak öğrendiğimiz bir şey var, o da nasıl algılandıkları.
Nörobiyolog Semir Zeki ve meslektaşlarının bulgularına göre aslında güzel olarak nitelediğimiz şeyler farklı olsa da beynimizde uyardıkları bölge aynı. Farklı kültür, cinsiyet ve yaşlardan insanlara görsel sanat eserleri gösterip müzik dinleterek yapılmış olan çalışmaya göre insanlar güzel olarak niteledikleri bir uyarıcıyla karşılaşınca gözlerin tam arkasında bulunan medial orbitofrontal korteksin bir bölümü harekete geçiyor.
Beynin bu bölümü aynı zamanda zevk ve ödülle alakalı olduğu için bu bulgular güzel olan şeyler istemenin daha fazla dopamin salgılayarak kendimize ödül vermek istediğimiz anlamına geldiğini ifade ediyor.
Çalışmanın bir diğer sonucu da güzel bulduğumuz görsel ve işitsel uyarıcılar beynimizin aynı bölgesine etki ediyor. Yani güzel bir resime bakmakla sevdiğimiz bir şarkıyı dinlemenin yarattığı etki aynı. Buna ek olarak deneyimlediğimiz şeyin ne kadar güzel olduğuna bağlı olarak medial orbitofrontal korteksteki hareketlenmenin derecesi de değişiyor. Bir şeyi güzel bulduğumuzu ne kadar çok ifade ediyorsak bu bölge o kadar çok aktive oluyor.
Estetik olarak hoş olmayan bir şeyle karşılaştığımızda ise beyindeki amigdala, yani korku ve kızgınlıkla ilgili olan bölüm etkileniyor. Fakat Semir Zeki’ye göre bu çalışma etik olmayan sonuçlar doğurabilir. İnsanların yalnızca MR’larına bakılarak neyi sevdikleri, neyi sevmedikleri ve bunun derecesi anlaşılabileceği için duygusal hayatlarına müdahale edilebilir. Sanat ve reklamcılık dünyası bunun kötüye kullanılabileceği alanlardan yalnızca ikisi.
nolm.us