Serinletici Sinema Kulübü: Beauty and the Beast

Share

Bizler, unutulmaz masallarla büyüyen çocuklardık. Mutlu sonlara, iyilerin kazanacağına, cesarete ve gerçek aşka inanarak büyüdük. Bazen gerçek hayata bazen de umutsuzluğa yenildiğimiz zamanlar oldu. Yine de içimizdeki iyimser çocuk bizi hiçbir zaman terk etmedi. Sonuçta masallara inanmayı bırakırsak, bizden geriye ne kalır ki?

Serinletici Sinema Kulübü’nde haftanın filmi Beauty and the Beast, çocukluğumuzun mutlu, cesur ve gönül çelen masallarına selam gönderiyor.

‘Zamandan daha eski’
Zamandan daha eski bir hikayeydi bu. Yakışıklı ve bencil prens, şatosunda görkemli bir hayat sürmekteydi. İç güzellikle işi yoktu; onun için önemli olan tek şey dış güzellikti. Günün birinde fırtınada şatosuna sığınmak isteyen çirkin ve yaşlı bir dilenciyi reddedince, hayatı değişti. Dilenci aslında bir büyücüydü ve insanların çirkinliğinden tiksinen prensi, çirkin bir canavara dönüştürdü. Eğer prensin dış görünüşünü değil de içindeki güzelliği görebilen bir kız çıkarsa, ve prensi sevebilirse; işte o vakit büyü bozulacaktı.

Daha fazlası…
Belle ilginç bir kızdı. Tüm köy onun tuhaf olduğunu düşünüyordu. Aklı fikri kitap okumaktaydı. Evlenmek, köydeki sıradan talipleriyle yetinmek, evde oturup çocuk bakmak ona göre değildi. Daha fazlasını hayal ediyordu. Bir macera istiyordu. Tekrar tekrar okuduğu birkaç romandakine eş değer maceraların peşinde koşuyordu. Ve aşk istiyordu; Shakespeare’in sonelerinden fırlamışçasına bir aşk… Çok şey mi istiyordu yoksa?

Macera mı istemiştiniz? Buyurun…
Belle’in tüccarlık yapan babası Maurice’in çıktığı yolculukta kaybolması ve yolunun ıssız bir şatoya düşmesi, her şeyi değiştirecekti. Issız şatonun bir hayli de korkutucu olması sebebiyle Maurice kendini can havliyle dışarı attı. Tam şatoyu terk ederken aklına güzel kızı Belle’in ‘gül’ ricası geldi. Kendisini izleyen korkunç yaratığın varlığından habersiz, şatoyu çevreleyen güllerden bir tanesini koparıverdi…

Sadakat…
Belle, sadık atları Philippe’in seyahatlerinden babası olmadan döndüğünü görünce dehşete kapıldı. Babasının başına kötü bir şeyin geldiğinden emindi. Philippe’ten kendisini babasının yanına götürmesini istedi. Dört nala kaderine doğru koşuyordu güzel Belle. Önce karlar başladı yağmaya. Sonra karanlık çöktü. Ardından korkutucu şatoya giren Belle, babasını zindanda tutsak halde buldu. Hemen ardından da korkunç canavar ile yüzleşti. Babasını serbest bırakması karşılığında kendisinin tutsak olmasını teklif etti.

Umut ışığı…
Canavar, Belle’in cesareti, sadakati ve babasına karşı duyduğu sevgi karşısında şaşırmıştı. Yaşamı boyunca öyle biriyle karşılaşmamıştı İlk defa içinde bir umut hissetti. Acaba bu cesur kız onu sevebilir miydi? Bu korkunç büyüyü bozmaya yetecek kadar büyük bir kalbi var mıydı? Bunu öğrenmenin tek bir yolu vardı. Dış görünüşündeki canavarın altında yatan yaralı, ürkek ve sevgiye hasret kalbini görmesini sağlamalıydı.

Sihir zamanı!
Korkunç büyü sadece prensi bir canavara dönüştürmemişti, şatonun halkı da bu büyüden nasibini almış ve konuşan eşyalara dönüşmüşlerdi. Yıllardır tekrar insan olmanın hayalini kuran eşyalar, ellerinden gelen tüm imkanı kullanarak Canavar’ın aslında o kadar da canavar olmadığını Belle’e anlatmaya çalıştılar. Şatoda gezinen sihirden Belle de payına düşeni almıştı. Yüreğinde ilk kez bir kıpırtı hissetmişti.

Özgürlük yolu…
Tam işler yoluna girmeye başlamıştı ki babasının başının belada olduğunu öğrenen Belle, çaresizliğe kapıldı. Belle’in üzüntüsüne dayanamayan Canavar, onu özgür bıraktı. Çünkü Belle’e aşık olmuştu. Belle ise beklenmedik bir hata yapmak üzereydi. Babası Maurice’in tehlikeli bir deli değil de doğruları söylediğini kanıtlamak için Canavar’ın varlığını herkese gösterdi. Ve bilin bakalım ne oldu? Silahlarını kuşanan köy halkı, akıl yoksunu Gaston öncülüğünde Canavar’ı öldürmek için yola çıktılar.

‘Güzel Belle, cesur Belle’
Köy halkının efendilerini öldürmeye geldiğini anlayan şato halkı, Canavar’ı korumak için elinden geleni yaptı. Zor oldu ama kötüler yenik düştü, iyiler kazandı. Belle’in cesareti ve sevgisi yıllardır insan olmanın hayalini kuran pek çok kişiye hayat verdi. Ve tabii canavar… Belle’in hırçın canavarı, yakışıklı bir prense dönüşüverdi.

Gerçek sevginin ve biraz da sihrin insanların hayatını nasıl değiştirebileceğini anlatan Beauty and the Beast masalından ilham alın. Kötüler kaybetsin, iyiler hep kazansın. Gerçek aşk hep kazansın!

İyi seyirler…

Serinletici Sinema Kulübü puanı:

Neval Erbak

Kocaeli Üniversitesi Radyo, TV ve Sinema bölümü mezunu olan Neval, İletişim Fakültesi radyosunda yayınlanan ‘Dört Köşe’ adlı programıyla, Aydın Doğan Vakfı 23. Genç İletişimciler Yarışması İşitsel Dal/Müzik Programı kategorisinde 1.'lik ödülü kazandı. Neval, Serinletici'de kültür-sanat, yaşam-eğlence üzerine yazılar yazıyor.

You may also like...