Ebeveyn mi yoksa sevgili mi?

Share

Illinois Üniversitesi’nden R. Chris Fraley’in “Yetişkin Bağlılık Teorisi,” iki insanın birbirine bağlanmasındaki temel motivasyonları ortaya koyuyor. Çocukluktan itibaren kurduğumuz ilişkiler ileride karşı cinsle yaşayacağımız özel ilişkilerde nasıl davrandığımızı da anlatıyor. Okuduktan sonra karar ver. Partnerinle yaşadığın ya da yaşayamadığın neleri geçmişinden getiriyorsun; sen karar ver.

TEMELLERİ AİLE ATIYOR
Şimdi sen de biliyorsun bu durumu. Hani derler ya insanlar sevgilileri için, “Sanki çocuğum gibi” diye. Hani kimisi anne, baba gibi davranır. Önemsemeyi bazen abartır. Doğruları öğretmeye çalışır. Korur, kollar, sevgilisi için, sanki kendisi olmasa hayatta kalamazmış gibi endişelenir. Hatta, “Eve gidince ara. Senden haber alamayınca merak ettim. Tek başına gezme oralarda” gibi çocukken duyduğun her şeyi sana söyleyen sevdiceklerin olmuştur elbette. Hatta belki de bundan özellikle zevk alıyorsunuzdur. Sanki o yaşınıza kadar mucize eseri yaşamaya devam etmişsin de bundan sonra onun korumasına ihtiyacın varmış gibi konuşur seninle. Anne, baba gibi… Sen de bazen uyuz olur bazen de bırakırsın kendini. Bir de asla bağlanamayanlar, hiçbir zaman yeterince sevilmediğini düşünen sevgi arsızları, ilişkide olmadan hayatta kalamayan yalnızlık korkakları…

İşte, Dr. Chris Fraley’in Scientific American’da yayınladığı “Yetişkin Bağlılık Teorisi” burada devreye giriyor. Özel ilişkilere bulaşan bu ebeveyn söylemleri ve davranışlarının bütün temelleri aileler tarafından, çok küçük yaşlarda atılmaya başlanıyor. Fraley’e göre çocuklar küçük yaşlarda gördükleri şeyleri ileri yaşlardaki tüm ilişkilerinde taklit ediyorlar. 0-6 yaş dediğimiz, teknik ismiyle, Oedipal Dönem, halk ağzında ağacın yaşken eğildiği çağlarda, anne ve babamızın bize fısıldadığı, kızdığı, onayladığı her şey ileri yaşlarda iç sesimiz haline geliyor. Bu da sevgilimize karşı olan tavırlarımızda yol, su, elektrik olarak karşımıza çıkıyor.

Fraley, “Çocukluğunda aşırı korumacı ve ilgili ailelerin içinde büyümüş çocuklarda sürekli bir biçimde sevilme ve ilişkilerinde aşırı derecede güven beklentisi içine girme durumu ortaya çıkar” diyor. “Bu tip çocuklara ‘güvenle bağlı’ çocuklar diyebiliriz.” Buna karşılık Fraley’e göre bazı durumlarda aileler daha ilgisiz ve umursamaz olabilirler. “Bu durumsa kişilerde, ileri yaşlarda sevilmeye değmediğine dair bir inanç geliştirmesine, insanlara güvenmemesine ve ilişkilerinde yeterli bağlılığı yakalayamamasına neden olur.” Yani aileler dikkat, aile olunca dikkat! Çocuğa ne ekersen sonra onu biçiyor.

SEVGİYE MUHTAÇ AMA YALNIZ
Dr. Fraley’e göre çocukluk döneminde sevilmeyi hak etmesi gerektiğini düşünerek ve yetersizlik hissiyle büyüyen çocuklar ileri yaşlarda ilişkilerini, “Huzursuz Bağlılık” biçiminde yaşıyorlar. Fraley bu konuda, “Ne yazık ki bu kişilerin hayatları, özellikle de romantik ilişkileri, bilinçli ya da bilinçsiz olarak reddedilme ve terk edilme korkusuyla yönetilir” diyor. “Bu kişiler ilişkilerinde sürekli ilgi bekleyen, kıskanç ve arsız olma özelliği gösterirler. Bu davranışlar huzursuz bağlılığın karakteristik özellikleridir.” Her ne kadar çocukluktan getirdiğimiz bu öğrenimler belirleyici olsa da bilimsel araştırmalar bunların zaman içerisinde değişebileceğini de gösteriyor. Sonuçta umutsuzluğa kapılma hemen sevgilin ilgi arsızı diye. Stephen Drigatos, Caryl Rusbult, Jennifer Wieselquist ve Sarah Whitton’un Minnesota ve Aukland üniversiteleriyle ortak yaptıkları araştırmaya göre, ‘Huzursuz Bağlılık’ yaşayan kişilerin, karşılarına onların güçlü yönlerine odaklanan ve stresli zamanlarında onlara sevgi gösteren partnerlerle karşılaştıklarında olumlu özelliklerini öne çıkaracak şekilde gelişme gösterdiklerini söylüyorlar.

Özetle kendini yetersiz hisseden, kıskanç, güvensiz ve ilgi arsızı bir partnerin varsa onun olumlu ve güçlü yönlerine odaklanman gerekiyor. Böylece partnerin kendini yetersiz hissettiği güvensiz alanından çıkarıp, yeterince iyi hissettiği mutlu alanına çekebiliyor. Karakterini de bu yönleri etrafında yeniden şekillendirmeye başlıyor. Aslında basit işte. Kıskanç, arsız ve tatminsiz olabilir. Peki, sen onunla neden halen birliktesin? Akıllı mı? Anlayışlı mı? Güzel mi? Yakışıklı mı? Neden senin sevgilin? Onları söyle ona. Bu kadar… Olumsuzları herkes biliyor. Duymak istediği ne kadar kıskanç olduğu değil, hangi konuda iyi olduğu… Buna araştırmacılar Mikelanjelo Fenomeni adını veriyorlar. Nasıl ki bizim Ninja kaplumbağa değil de dünyaca ünlü İtalyan heykel ve resim sanatçısı aynı zamanda mimar olan çağının çok ötesinde birçok eser vermiş Mikelanjelo bir kayanın içerisinden bir sanat eseri heykel çıkarıyorsa, senin yapman gereken de tam olarak bu. Odunun içinden bir şaheser yontmak. Şikayet etme! Sevgi emek ister.

ÖNCE İDEAL KENDİNİ BUL!
Journal of Personality and Social Psychology’de yayınlanan “Bir Heykeltıraş Olarak Partner ve İdeal Benlik” makalesinde Dr. Drigatos, “İdeal partneri aramadan önce ideal benliğinizi bulmanız gerekir” diyor. “Biri hakkında endişe ediyor olmanız iyi bir şey. Sevginin bir parçası önemsemektir ancak bunun hangi düzeyde olduğuna dikkat edin. Eğer karşınızdakini önemserken yaptıklarınız onu rahatsız ediyorsa sorun sizden kaynaklanıyor demektir. Eğer hiç kimsenin size uygun olduğunu düşünmüyorsanız aslında bu sizin de kimseye uygun olmadığınız anlamına gelir. Eğer siz karşınızdakine güvenmiyorsanız ona güven vermiyorsunuz, dolayısıyla siz de güvenilir değilsiniz demektir.” Tokat gibi yapıştırmışlar vallahi tebrik ederim.

Şimdi ben kıskançsam, birine bağlanamıyorsam ya da aşırı ilgi istiyor ve ilişkilerimde bir türlü tatmin olmuyorsam, partnerime sevgili gibi değil de, onu rahatsız edecek kadar anne ve babası gibi davranıyorsam, üstelik de bunun sorumlusu ailemse ben kime kızacağım arkadaş? Gel de çık işin içinden değil mi? İşte Dr. Drigatos diyor ki “Önce ideal kendini bulman ve yüklerinden kurtulman gerekir.” Hatta Hindistan’ın siyasi ve ruhani lideri olan Gandhi’nin sözü bu konuyu çok iyi açıklar: “Dünyayı değiştirmek istiyorsan önce kendinden başla!” İşler yolunda gitmiyorsa bir yerden başlamak lazım tabii. Eğer herkes memnunsa zaten bu yazıyı zevkten okuyorsun sen, diyecek bir şey yok.

Herkesin kendine en uygun kişiyi bulması ve hayat boyu mutlu olması dileklerimle… Kimseye annelik, babalık, abilik, kardeşlik falan yapmanıza gerek yok. Onlar zaten var. Siz kendiniz olun, karşınızdakinin bir birey olduğunu unutmayın, içinizden geldiği gibi doya doya sevin yeter.

Cosmopolitan

Neval Erbak

Kocaeli Üniversitesi Radyo, TV ve Sinema bölümü mezunu olan Neval, İletişim Fakültesi radyosunda yayınlanan ‘Dört Köşe’ adlı programıyla, Aydın Doğan Vakfı 23. Genç İletişimciler Yarışması İşitsel Dal/Müzik Programı kategorisinde 1.'lik ödülü kazandı. Neval, Serinletici'de kültür-sanat, yaşam-eğlence üzerine yazılar yazıyor.

You may also like...