Serinletici Sinema Kulübü: The Terminal

Share

Bitmek bilmeyen bir pazartesi miydi? Belki de kabus gibiydi. Şimdi bir film ne iyi gider, değil mi? O zaman patlamış mısırları kaptığınız gibi arkanıza yaslanın. Serinletici Sinema Kulübü haftanın filmi ‘The Terminal’ ile, şanssızlığını şansa dönüştürmeyi başaran bir adamın hikayesini, siz sinema kulübü müdavimleri ile buluşturuyor.

‘Bu filmde anlatılanlar gerçek bir hikayeye dayanmaktadır’ cümlesi üzerimizde adeta sihirli bir etki bırakıyor. Sinema kulübü olarak gerçek hikayelerden beyazperdeye uyarlanan yapımlara bayılıyoruz. Böyle cesaret veren hikayeleri dinlemeyi de izlemeyi de çok seviyoruz. Ve tabii anlatmayı da… İşte böyle bir hikaye anlatacağız bu hafta sizlere. Bir mültecinin hikayesinden esinlenen The Terminal, kara komedinin en güzel örneklerinden biri.

Kahramanımız Viktor Navorski, uçakla seyahat ederken ülkesi Krakozhia’da darbe olur. Uçağından inen Viktor’un kontrol sırasında pasaportuna el konulur: Çünkü Viktor kabul edilemezdir. Ne bir ülkesi vardır ne de bir ülkeye giriş izni…

Viktor’un ülkesinde iç savaş vardır ve Amerika sınırları içinde bulunabileceği tek yer havaalanıdır.

Çözülemeyen bir problemin ortasında hapsolan Viktor bu zorlu duruma uyum sağlamaya çalışırken, görevliler de onu havaalanından def etmenin yolunu aramaya başlarlar.

Dakikalar geçtikçe sabrın, azmin, dürüstlüğün ve iyi kalpli olmanın ne demek olduğunu tekrar hatırlayacağız. Tom Hanks’in oyunculuğuyla göklere çıkardığı Viktor, eve dönmesi için dua ettiğimiz yakın bir arkadaşımız oluverecek. Ve Viktor da arkadaşlığımızın değerini bilerek, başından geçen her sınavda sağlam karakterinden ödün vermeyecek. Terminaldeki insanların hayatına küçük iyiliklerle dahil olacak. Küçük ama muhteşem iyilikler…

Viktor’un, Krakozhia’da bıraktığı ailesini aratmayacak bir ailesi oluyor ‘terminal’de. Hatta bir de aşka düşüyor. Tam işler yoluna girecekken, hayat yine rötar bayrağını çekiyor. Ne de olsa burası bir terminal. Her an her şey olabilir. Uçağı da kaçırabilirsiniz, sevdiğiniz kadını da. Hepsi küçük bir zamanlama problemi…

‘Gitmem gerek.
-Kalmam gerek.
Hayatımın öyküsü bu.
-Benim de.’

Aşk, bulunmaz bir nimet olsa da filmde ‘sabır, yardımseverlik ve dürüstlük’ gibi erdemler ön plana çıkıyor. Terminaldeki insanların tek yürek olup Viktor’a cesaret vermesi yüreğimizde bir yerleri sızlatıyor.

Ve sonunda Victor, yeni ailesiyle vedalaşıp terminalden çıkarak New York’a adım atıyor.

Babasına verdiği sözü tutuyor ve elinde bir kutu ‘caz’ ile evine dönüyor.

‘Nereye gitmek istiyorsunuz?
-Eve gidiyorum.’

Viktor’u uğurlarken, bizlere de onun arkasından ‘Ah ne hikayeydi ama’ demek düşüyor.
Hoşça kal Viktor, hoşça kal pazartesi. Hoş geldin cesaret!

Serinletici Sinema Kulübü, iyi seyirler diler…

Ne diyebiliriz ki, fragmanları seviyoruz!

Neval Erbak

Kocaeli Üniversitesi Radyo, TV ve Sinema bölümü mezunu olan Neval, İletişim Fakültesi radyosunda yayınlanan ‘Dört Köşe’ adlı programıyla, Aydın Doğan Vakfı 23. Genç İletişimciler Yarışması İşitsel Dal/Müzik Programı kategorisinde 1.'lik ödülü kazandı. Neval, Serinletici'de kültür-sanat, yaşam-eğlence üzerine yazılar yazıyor.

You may also like...