Leyla’nın Evi – Zülfü Livaneli

Share

Ait olduğunuz yerde yaşayabilmek için, ait olduğunuz kültür birikimi her zaman yeterli olmayabilir.

Parçalanmış, belki de kendisi adına hiç kurulmamış bir ailenin son ferdi olan Leyla, İstanbul Boğazı’nda bir yalının müştemilatında yaşamaktadır. Bir yalı demişsek, İngiliz babası ve kendisinin doğumundan kısa bir süre sonra ölen annesinin aksine, anne ve babası olarak gördüğü paşa dedesi ve anneannesinin eskiden sahibi olduğu bir yalıdır bu.

Anneannesinin masrafları karşılayamaması sonrası satmak zorunda kaldığı yalıdan geriye kalan ayrı tapulu müştemilat, Leyla’nın geçmişini en azından yaşadığı yerin bahçesi seviyesinde korumasına yardımcı olmuştur.

En azından bir yere kadar.

Dedesinden yalıyı devralan geleneksel sonradan görme sahiplerinin aksine, yalının yeni ve modern sahipleri, yalı ile ilgili yaptıkları tüm değişikliklere müştemilatı ve dolayısıyla Leyla Hanım’ı da (kendi sesleniş tarzıyla sadece Layla) katmıştır. Leyla içinse belirli bir kabullenme döneminin ardından gitmek dışında pek bir seçenek kalmamıştır.

Peki ama nereye?

Leyla’nın ait olduğu kültür birikimi yalıyı, hatta hukuk dışı yollarla da olsa müştemilatı bile elinde tutmaya yetmemiştir ama elinde tuttuğu bir şey varsa o da kendisi ve ailesinin görmüş geçirmişliğidir. Leyla’nın paşa dedesi zamanında yanlarında çalışan ailenin sonraki jenerasyon üyesi Yusuf, Leyla’nın düştüğü zor durum karşısında onu Cihangir’deki evine götürerek geçmişine ve insanlığa olan saygısını fazlasıyla göstermiştir.

Leyla için hayatı boyunca alışık olduğu yaşam, sokakta kalmamak adına başka seçeneği olmadan geldiği Cihangir’de baştan sona değişmiştir. Yusuf, Leyla’yı kabullenmekte zorlanan Yusuf’un kız arkadaşı Roxy (Rukiye) ve Roxy’nin müzik grubundan diğer arkadaşları için Leyla başta çok uzak bir yaşam formu olarak görünse de, hayatların kesişimlerinin zamanla keşfi, herkesi -biraz sabırla da olsa- birbirine yaklaştırmaya yetecektir.

Kültürler arası diyalogları muhteşem bir şekilde ören Leyla’nın Evi, okunabilirliği kadar finalinde barındırdığı güçlü son etmeniyle de okurları pek çok Zülfü Livaneli kitabı gibi memnun etmesini iyi biliyor. “Bir yıl sonra” dedikten sonra hikayede yaşanan minik zaman kaymaları ve semt olan Cihangir’in öyküsündeki şehzade Mustafa’nın şehzade Cihangir sebebiyle öldürüldüğü iddialarını saymazsak, kurgunun, gerçekliğe ne kadar yaklaşabileceğini Leyla’nın Evi’nde rahatlıkla hissedeceksiniz.

Tolga Erbak

Kırklareli’de doğan Tolga Erbak, ilk ve orta öğretimini aynı şehrin Lüleburgaz ilçesinde tamamladı. Eğitim yaşamına İstanbul Kültür Üniversitesi’nde işletme okuyarak devam eden Tolga, üniversite yaşamının ardından İngiltere’de dil eğitimini tamamladı. Bu süre zarfında online dergi EDergim’in genel yayın yönetmenliği, yabancı film/diziler için altyazı çevirileri ve çeşitli dergi & sitelere Formula 1 haber çevirileri yapıp köşe yazıları yazan Tolga, aynı zamanda Türkiye’de önemli yer tutan sözlük sitelerinden Limon Sözlük’ün de kurucusu. Tolga Erbak’ın 2010 yılında başladığı ilk romanı Gidecek Var, yaklaşık 1,5 yılda tamamlandı ve 2012′nin Aralık ayında, Cinius Yayınları’ndan çıktı. 2015 yılında Beykent Üniversitesi İşletme Yönetimi (MBA) bölümünde yüksek lisansını tamamlayan Tolga, yine 2015’te, internet kullanıcılarının değişen beklentileri çerçevesinde Limon Sözlük’ü yeniden konumlandırarak aktüel haber-eğlence sitesi Serinletici'nin kurulmasına öncülük etti ve halen Serinletici genel yayın yönetmenliği konumunda yer alıyor.

You may also like...