Serinletici Sinema Kulübü: Howl’s Moving Castle

Share

Serinletici Sinema Kulübü bu hafta sizleri fantastik bir şatoda ağırlıyor. Animasyon dünyasında harikalar yaratan Hayao Miyazaki imzalı ‘Howl’s Moving Castle‘ ile sihir dolu, unutulmaz bir maceraya hazır olun!

Her şey büyücü Howl’ın, kendine yürüyen bir şato yapmasıyla başladı… Şapkacı dükkanının penceresinden şatoyu izleyen genç Sophie, kısa bir zaman sonra orada yaşayacağını aklına bile getirmemişti.

Ama Howl ile Sophie’nin karşılaşması pek çok şeyi değiştirdi. Bu ‘tanışma’ Kötülükler Cadısı’nın da gözünden kaçmamıştı.

‘Kötülükler Cadısı’yla dalaşacak kadar budalaymışsın!’

Cadı, Howl’ı cezalandırmak için Sophie’yi kullanmaya karar vermişti. Ve 18 yaşındaki Sophie, cadının korkunç büyüsüyle kendini yaşlı bir kadının bedenine hapsolmuş halde buluverdi.

Kendini hiçbir zaman beğenmeyen Sophie, yaşlı ve çirkin haliyle nasıl başa çıkacağını bilemedi. İlk anda uğradığı şoku atlatmaya çalıştı ama nafile… Bu olanları nasıl düzeltebileceğini bilmeyen ‘nine Sophie’ çareyi, tanıdığı herkesten uzaklaşmakta buldu.

Büyüyü bozmak için yolculuğa çıkan Sophie’nin sığınağı, harap olmuş bir hurda yığınını andıran Howl’ın şatosu oluvermişti. Kendini yaşlı bir temizlikçi olarak tanıtan Sophie, artık ‘yürüyen şato’nun bir sakiniydi.

Evde Howl’ın yanı sıra her işe koşan minik asistanı Markl ve şatonun ayakta durmasını sağlayan ateş cini Calcifer da yaşıyordu.

Calcifer hem şatonun hem de Howl’ın kalbiydi. Yani ateş sönerse ne şatodan ne de Howl’dan geriye bir şey kalmayacaktı.

Büyücüler dünyasındaki savaşın dışında ülkeye de başka bir savaş hakimdi. Kral, büyücülere ülkelerini korumaları konusunda emir vermişti. Hawl da kralın buyruğuna karşı gelmemek için yaşamını riske atarak alev toplarının içine dalmıştı.

Howl her ne kadar cesur gözükse de aslında içten içe büyük bir korkunun pençesindeydi. Ne kral için ne de kralın baş büyücüsü Sullivan için savaşmak istemiyordu.

Howl’ın saf korkusu, Sophie’nin içindeki saf cesareti körükledi. Bazen en korktuğumuz an en cesur olduğumuz an olabiliyordu.

Yaşlı bir kadına dönüşen Sophie, attığı her cesur adımda kendini gençliğine biraz daha yaklaşır halde buldu. Kendini hiçbir zaman güzel biri olarak görmeyen Sophie, aradığı mutluluğu bu yaşlı bedenin ve kırışıklıklarla dolu yüz çizgilerinin arasında bulmuştu.

Ve tabii aşkı da… Sophie büyücü Howl’a karşı büyük bir aşk beslemekteydi.

Sophie’nin cesaretinden ve kalbindeki iyilikten etkilenen Howl, uzun süredir uykuda olduğunu anladı. Önemli olan aynada gördüğümüz yüz güzelliği değildi; önemli olan kalbimizde sakladığımız güzelliklerdi…

‘Kaçmaktan bıktım. Sonunda korumak istediğim birini buldum. Seni buldum.’

En parlak anlar en karanlık zamanlarda ortaya çıkarmış. Howl, Sophie, Markl, ve Calcifer da birbirlerine sarılarak düşmanlara karşı amansız bir mücadeleye giriştiler.

Başlarına korkunç şeyler geldi, ayrı düştüler, yara aldılar; ama hiçbir zaman vazgeçmediler. Film bittiğinde mutlu bir sona ulaşmamız için ellerinden geleni yaptılar.

Kısacası kötülerin kaybettiği, iyiliğin ve cesaretin kazandığı harika bir hikayeydi. Pazartesi sendromu da neymiş diyeceğiniz ve haftanın geri kalan günlerinde bir süper kahraman havasına bürünmenizi sağlayacak eşsiz güzelliklerle dolu müthiş bir filmdi.

İyi seyirler…

Fragman olmadan olmaz ki:

Neval Erbak

Kocaeli Üniversitesi Radyo, TV ve Sinema bölümü mezunu olan Neval, İletişim Fakültesi radyosunda yayınlanan ‘Dört Köşe’ adlı programıyla, Aydın Doğan Vakfı 23. Genç İletişimciler Yarışması İşitsel Dal/Müzik Programı kategorisinde 1.'lik ödülü kazandı. Neval, Serinletici'de kültür-sanat, yaşam-eğlence üzerine yazılar yazıyor.

You may also like...