Sürü (Der Schwarm) – Frank Schätzing

Share

Fazla değil, çok fazla mı zamanınız var? Yoksa kitap okumanın doruklarına mı ulaşmak istiyorsunuz? Veya hepsini geçtim, sizin aradığınız tam bir meydan okuma mı? O zaman Sürü, tam size göre bir kitap.

Aslında bir kitabın arka kapağına belki de çok yakışabilecek bu sözler, Sürü’nünkinden alıntı değil. Kitap o kadar sınırları zorluyor ki, hikayeye girene kadar biraz gözünüz korksun istedim desem yalan olmaz. Gerçi daha bir otorite sayılacak Die Walt’un “Sürü’yü okurken dünya yıkılsa fark etmeyeceksiniz” veya Evening Standard’ın “tatil güneşi ne kadar sıcak olursa olsun tüyleriniz ürperecek” leri de en az benimki kadar göz korkutucu ama kişisel olarak vurgulamak ve her yerde bulunamayacak deneyimleri sunmak ilk paragraf adına daha gerçekçi olacaktı ve oldu sanırım.

Hikayeye geçecek olursak, insanlığın uzunca bir süredir doğaya verdiği zararların deniz-okyanus yansımaları bazı anormalilerle kendini göstermeye başlamış ve deyim yerindeyse denizden, insanlığa karşı bir savaş başlamıştır. Roman bu noktada ileride birleşmek üzere iki temel karakter ve öykü üzerinde toplanıyor.

Bunlardan ilki Norveçli deniz biyaloğu Sigur Johanson’un, Statoil’de çalışan dostu Tina Lund aracılığıyla karıştığı, kıta yamaçlarındaki tek başlarına etkili olamasalar da, diğer bakteri vb oluşumların yardımıyla metan seviyesini dengesizleştiren solucanlar. Johanson’un ve çalıştığı birkaç merkezin daha anlam veremediği bu solucanlar Kuzey Denizi sahilleri başta olmak üzere dünyanın çeşitli kilit noktalarına konumlanmış ve tsunamiye kadar varan bir çeşit tehlikeli görev için programlanmış durumdalar.

İkinci hikayemiz ise yine denizle ilgili bir bilim adamı olan Leon Anawak’ın çalıştığı Vancauver Adası, Kanada’da konumlanan “Davie’nin Balina İstasyonu” isminde bir balina izleme şirketinde başlıyor. Turistlere Leon Anawak önderliğinde balinaları izleme turları düzenleyen şirketin işleri, balinaların ortadan kaybolması ve ardından saldırgan olarak geri dönmesiyle bitme noktasına geliyor ve Norveç’tiki anormallikler burada da farklı yaşam formlarında ortaya çıkmaya başlıyor.

Hikayede Sigur Johanson ve Leon Anawak’ın dışında o kadar çok karakter var ki bunları tek tek görevleriyle anmanın imkanı yok ama ilerleyen dönemde, çoğunlukla bilim adamlarından oluşan bu ekip, Amerikalı general Judith Li önderliğinde Chateau Whistler, Kanada’da bir araya geliyor ve doğanın, daha doğrusu okyanusların insanlığa açtığı bu savaşın sebeplerini araştırmaya başlıyorlar. Bu sırada ABD’nin doğu kıyılarından gelen zehirli bir yengeç sürüsüyse, dünyada güvenli yerlerin hızla azaldığını ve derhal bir şeyler yapılması gerektiğini ekibe hatırlatır.

Ekip, Chateau Whistler’ın ardından son teknoloji ürünü donanımlara sahip ve gemiden çok, yüzen bir şehri andıran, Grönland Denizi’ndeki Independence’ta toplanırlar. Bu noktadan itibaren bilim adamları ve Judith Li’nin ekibi, Sigur Johanson’un insan ırkından daha zeki ve uzun süredir denizlerde yaşayan bir başka tür fikri üzerinde yoğunlaşırlar. Ayrıca yine Johanson’un, bilgisayarda tuşlara rastgele basmasıyla ulaştığı “yrr”, bu zeki varlıkları tanımlamak için kullanılmaya başlanır. Garip, deniz canlılarını etkileyip ele geçiren jölemsi bir madde ve ışıldayan mavi bir bulut, yrr’ın en belirgin özellikleri arasındadır.

Leon Anawak’ın SETI (dünya dışı zeka araştırması) ekibinden dostu Samantha Crowe’un dünya dışı iletişim kurma çalışmalarını, deniz yaşamına uyarlamasıyla ekip yrr’la matematiksel olarak fakat pek de işe yaramayan bir temas sağlar. Bilim insanlarının barışçıl çözüm arayışlarına karşın, Judith Li ve askeri ekibinin gizlice yürüttüğü yrr’a savaş açma girişimleri yrr’la nasıl baş edilebileceğini tartışmaya açarken, bu esnada yrr’ın verdiği cevaplarla sanıldığı kadar zeki ve alışılmamış bir tür olması da geliştirilen tekniklerin işe yarayıp yaramayacağı konusunda kafalarda soru işaretleri bırakır. Devamında Judith Li’nin bildiğini okuması ise Independence’taki herkesi, fazlasıyla tehlikeye atar..

Temelde çok sağlam bir düşünce ve hayal gücü üzerine kurulan kitap başta da söylediğim gibi tam bir meydan okuma. Sözlük bölümüyle birlikte yaklaşık 800 sayfadan oluşan kitap, sağlam öyküsüyle dikkat çekiyor. Bunun yanında tahmin edeceğiniz üzere bu kadar sayfayı doldurmak için esas hikayeye bağlı kalmayan detaylar da bir hayli mevcut. Genelde, bilimsel gerçek olarak yansıyan bu detaylar, insanı sıkmaktan çok deniz biyolojisi ve dünyanın işleyişiyle ilgili birçok faydalı bilgi sunuyor. Size tavsiyem monoton yaşam döngünüzde her gün belirli saatleri bu esere ayırmanız ve sistematik bir şekilde giderek kendinizi romanın içine bırakmanızdır. Kişisel olarak özellikle yoğun bir dönemime denk gelen kitabı bitirmek için son bir haftada harcadığım çaba, sizlere böyle rahat ve düzenli bir yöntem izlemeniz konusunda uyarmam gereğini doğurdu. Ayrıca kitabın altıncı Türkçe baskısı Resif Yayıncılık’tan çıkmış durumda.

Tolga Erbak

Kırklareli’de doğan Tolga Erbak, ilk ve orta öğretimini aynı şehrin Lüleburgaz ilçesinde tamamladı. Eğitim yaşamına İstanbul Kültür Üniversitesi’nde işletme okuyarak devam eden Tolga, üniversite yaşamının ardından İngiltere’de dil eğitimini tamamladı. Bu süre zarfında online dergi EDergim’in genel yayın yönetmenliği, yabancı film/diziler için altyazı çevirileri ve çeşitli dergi & sitelere Formula 1 haber çevirileri yapıp köşe yazıları yazan Tolga, aynı zamanda Türkiye’de önemli yer tutan sözlük sitelerinden Limon Sözlük’ün de kurucusu. Tolga Erbak’ın 2010 yılında başladığı ilk romanı Gidecek Var, yaklaşık 1,5 yılda tamamlandı ve 2012′nin Aralık ayında, Cinius Yayınları’ndan çıktı. 2015 yılında Beykent Üniversitesi İşletme Yönetimi (MBA) bölümünde yüksek lisansını tamamlayan Tolga, yine 2015’te, internet kullanıcılarının değişen beklentileri çerçevesinde Limon Sözlük’ü yeniden konumlandırarak aktüel haber-eğlence sitesi Serinletici'nin kurulmasına öncülük etti ve halen Serinletici genel yayın yönetmenliği konumunda yer alıyor.

You may also like...