Serinletici Sinema Kulübü’nde ‘imkânsız’ ve ‘hayal’ kelimelerini aynı cümle içerisinde kullanmama gibi bir alışkanlığımız var. Açıkçası bu alışkanlığımızdan vazgeçmek gibi bir niyetimiz yok. Kalbimizden geçeni en iyi hikâyeler anlatır diye düşündük ve gerçek bir hikâyeyi anlatan ‘Hidden Figures’ filmi ile umudunu yitirenlere meydan okuduk!
1950’li yıllar ve ön yargılar…
Uzun yıllar öncesine dayanan gerçek bir hikâyeyi anlatacağız bugün sizlere. 1957 yılında Sovyetler Birliği’nin uzaya Sputnik I uydusunu göndermesinin ardından NASA’nın çalışmaları hız kazanmıştı. Amaç uzaya astronot göndermekti ama her defasında tökezlemek alışkanlık olmuştu. Çalışmalar sürüyordu, buna rağmen ekip halen yerinde sayıyordu. Çok yakında bu kötü yazılmış kaderi tersine çevirecekti birileri… Üç ‘renkli’ kadın, görülmemiş zekâları ile Amerika’nın kaderini değiştireceklerdi.
‘Renkli zamanlar’
Dil, din, ırk ve cinsiyet ayrımının dünyadaki en normal olay sayıldığı günlerdi. Eğer derinizin rengi siyah ise, insanlar size büyük bir suç işlemişsiniz gibi bakarlardı. Kendi emeklerinizle NASA’ya girip çalışmayı başarsanız bile yemek odanız ve tuvaletiniz ayrıydı. Beyazlar kendi tuvaletlerini, ‘renkliler’ ise kendi tuvaletlerini kullanıyorlardı. Siyah yerine ‘renkli’ kelimesi kullanılıyordu; fakat anlatmak istedikleri şey aynıydı: Siz, bizden farklısınız.
Tek seçenek: Tarih yazmak.
Evet gerçekten de farklıydılar. Zekâları ve kendilerine duydukları güven ile her biri bambaşka idi bu kadınların. Pes etmeden, ırk ve cinsiyet ayrımı olmadan hayallerine ulaşmaya çalışıyorlardı. Katherine Goble Johnson, Dorothy Vaughan ve Mary Jackson; NASA’ya tarih yazmaya gelmişlerdi ve mücadele etmeden bir yere gitmeye niyetleri yoktu.
‘Ama… Fakat… İmkânsız…’
Katherine, tam anlamıyla bir matematik dehasıydı. Makinenin yanlış hesaplamalarını bile düzeltebilecek tek kişiydi; ama siyahtı ve kadındı. Ciddiye alınması mümkün değildi.
Mary, mükemmel bir mühendisti. Bir astronotu uzaya çıkarmanın peşindeydi. Ama hem siyah olup hem de mühendis olmak imkansızdı. Bu işten bir an önce vazgeçmeliydi. Kadın haliyle, mühendislik hayalleri kurmamalıydı.
Dorothy, engin matematik bilgisinin yanı sıra bir ekibi çekip çevirme konusunda ustaydı. Müdürlük pozisyonu adeta onun için yaratılmıştı. Ama siyahiydi ve ne yazık ki belirli bir yere kadar yükselebilirdi.
Sıradan insanlara göre bunların her biri imkânsızdı fakat bahsettiğimiz kişiler aklıyla tüm dünyaya meydan okuyan kadınlardı. Onlar için imkânsız diye bir şey yoktu!
En güzel kelime: Hayır!
Çalıştıkları yer NASA bile olsa ırk ve cinsiyet ayrımı ile yükselmişti her bir tuğlası. Cesaret kırıcı pek çok olay başlarına geldi. Peki bu durum onları üzebildi mi? Hayır. Sadece kızdırdı. Bu üç müthiş kadın, karşılaştıkları bütün haksızlıklara rağmen Amerika’nın uzay araştırmalarında müthiş başarılar kazandılar ve birçok ön yargıyı yerle bir ettiler.
Neden mi? Çünkü her birinin şahane hayalleri vardı. Neden mi? Çünkü ön yargılar yıkılmak için vardı. Kaderlerini kabullenmediler ve imkânsızın peşinden koşmaya devam ettiler.
Aradan yıllar geçmesine rağmen bugün hâlâ ırkçılığı konuşuyoruz. Ön yargıları, zalimliği, acımasızlığı bu zamana kadar yok edemeyen bizler bu saatten sonra bir umut güzel zamanların geleceğine inanmak istiyoruz…
İyi seyirler…
Serinletici Sinema Kulübü puanı: