by ‘Kadınlığını bil!’
Bu cümleyi duyduğumuz anda tepemizin tası atıverir. Erkeklerin ya da kendini erkek sananların kurduğu bayağı bir cümledir bu. Anlamı şudur:
‘Kadınlığını bil, otur oturduğun yerde. Git dizini izle. Koş kapıya bak. Makyaj yapma. Kırmızı ruj sürme. Yemek hazır değil mi? Bak bir de cevap veriyor. Ne biçim kadınsın sen!’
Karşınızdaki kadını sorgulamak ya da onun ‘kadınlığı-kızlığı’ altında bambaşka anlamlar aramak size düşmez. Size düşen kadınları dilsiz birer hizmetçi olarak düşünmekten vazgeçmek. Sizin hatanız, ‘İtaat et, rahat et’ gibi saçma bir mantıkla kadınları yola getireceğinizi zannetmek. Ne kadar zavallısınız bir bilseniz…
‘İtaat et, rahat et.’
Kafamız rahat değil; bıkmadan usanmadan özgürlüğümüzün peşinde koştuk. Akşam eve giderken tacize, tecavüze uğramadan; korkmadan, sinmeden gidelim dedik. Olmadı. Olmayacak da. Çünkü Yeni Türkiye(!) dedikleri bu amansız macerada, kadın hem suçlu hem de güçlü. Kadın, ikinci sınıf bir yaratık. Kadın bir hiç!
Neden mi?
Çünkü kadın dediğin; kadınlığını bilmiyor. Hep düşünüyor, kendini geliştiriyor. Okuyor, araştırıyor, kaderine razı gelmiyor ve özgür olmak istiyor. İtaatkar değil eşit olmak istiyor.
İşte bu isyanlarla yıllar sürdü kadının varoluş kavgası. Hala da sürüyor.
Kadın kendine bu dünya üzerinde bir yer bulabilir mi bilmiyoruz ama biz bu gidişata ‘HAYIR’ demedikçe, bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz.
‘Kadınlar ne ister?’
Yıllarca hatanın kadınlarda olduğunu söyleyip durdunuz. ‘Kadınlar ne ister’ sorusunu sorarken, aslında merak etmiyordunuz, bir mesaj vermeye çalışıyordunuz: Sen kadınsın, hiçbir şey istemeye hakkın yok!
Biz yine de bu soruya kendimizce yanıt vermek istiyoruz:
İtaat etmek değil, isyan etmek istiyoruz.
Rahat etmek değil, rahat bırakılmak istiyoruz…
Görsel: Bazaar
