Melis Danişmend’in 7 Gün WhatsApp Kullanmama Deneyi

Share

Modern hayattaki en büyük bağımlılıklardan biri olan WhatsApp, hayatımızı öyle bir ele geçirmiş ki, sudan çıkmış balığa dönmeniz an meselesi. İşte WhatsApp’sız yaşanan 7 gün…

161011_bento_Whatsapp_Lennart_Gaebel_Illustration_72dpi

WhatsApp hayatıma epey geç girdi. 2013 yılında yazı işleri müdürlüğünü yaptığım InStyle dergisinde tüm ekip haberleşme aracı olarak bu sistemi kullanıyordu ve ben inatçı bir nine gibi SMS’teydim. Gel zaman git zaman bu işin böyle yürümeyeceğine kanaat getirip sanırım yılın sonlarına doğru yükledim gitti. Mahremiyete fazlasıyla düşkün biri olarak, son görülme saatimin, online olduğum anın falan bilinmesi bana korkunç bir şey gibi geliyordu. Nereden bilecektim daha bunun Instagram’ı olacak, gün gelecek bankada işlem yaptırırken gişe memuru, “Melis Hanım beraber bir Snap atalım mı?” diyecek. (“Ne atıcaz?!?” demiştim.)

Herkesin WhatsApp üzerinden haberleşmesi, grupların ortaya çıkması, konum paylaşma, fotoğraflar, sesli mesaj, görüntülü konuşma, emojiler derken WhatsApp bize insanlarla yüz yüze görüşmeye gerek kalmadan sürekli bir arada olma konforunu tattırdı. Ona o kadar çok o kadar çok alıştık ki, yanlışlıkla parmağımın üzerinde basılı kaldığı bir gün uygulamayı sildiğimde (yedekleme kullanmadığım için) tepinecek kıvama geldiğimi bilirim. Sinsi, fıstık yeşili bir yılan gibi hayatımıza girip bizi zehirlemişti, bağımlı hale getirmişti.

Bir süredir WhatsApp’ın hayatımda çok fazla yer kapladığını, bir sürü şeye odaklanmamı engellediğini, WhatsApp’sız bir dünyanın nasıl olacağını, ‘demode olma’ halinin çoğu şeyin kaderi olduğunu ve tıpkı şimdi nasıl MSN’e, “Ay hakkaten öyle bir şey vardı!” diye bakılıyorsa bu uygulamanın da bir zaman sonra o şekilde anılacağını düşündüğüm günlerden biriydi ki… WhatsApp çöktü! Tüm dünyada. Ve insanlar çıldırdı. Facebook, Twitter, Instagram, Ekşisözlük ne varsa hepsine saldırıp bilgi almaya, isyan etmeye başladılar. Kimileri için dünyanın sonu gelmiş gibiydi, o derece. Modern hayattaki en büyük bağımlılıklardan biri olmuştu bu uygulama. Aklımda olanı vakit geçirmeden uygulamaya, ‘7 Gün WhatsApp Kullanmama Deneyi’ni başlatmaya karar verdim. İşte gün gün sonuçlar…

592d65106136202b18e426bb

1. GÜN

• Mekiği uzaya fırlatacakmış gibi hazırlıklarımı yaptım. Hazırlık dediğim de bildirimleri kapamak, eşe-dosta son mesajlarımı atmak ve kendimi psikolojik olarak, “Yapabilirsin Rocky!” kıvamına getirmekti. Ana ekranda duran yeşil kareciği arkalarda bomboş bir sayfaya taşıyıp karantina altına aldım. Yedi gün boyunca göz ucuyla bile bakmayacağıma dair kendime söz verdim. Zavallıcık karanlık bir zindanda tek başına kalmış gibi duruyor öyle, mahzun. Hemen kendimi toparlayıp, “Acımak yok! Acımak yok!” diyerek ana ekrana döndüm ve boş kalan yere başka bir uygulamayı koymayı denedim. Ama Yerine Sevemem şarkısını içli içli söyler gibi yapamadım, kıyamadım. Öyle bıraktım. Aslında uygulamayı tamamen silmeyi düşünüyordum ama bir haftada ortalama kaç mesaja maruz kaldığımı belgelemek istiyordum. Hoş, deney yaptığımdan haberdar olan yakınlarımla mesajlaşmam kesileceği için gerçek rakamı tam olarak bilemeyecektim ama, “Çok sık ve çok adette yazıştığım insanları hesap edince, yedi gün sonunda göreceğim rakamın iki katına yakın mesaj alıyorumdur,” diye düşündüm. (Matematiğim rezildir, hesap doğru mu bilmiyorum ama sırf kardeşimle mesajlaşmalarım bazen günde 100’ü buluyordur.)

• Sık yazdığım gruplara, kulağına kasımpatı takmış Oya Başar gibi, “Beni özleyin anacııım baaaay” diyerek veda ettim. Kimilerinden, “Özleyeceğiz!” kimilerinden, “Nereyee?” yanıtları geldi. Son görülme tarihim 23 Mayıs Salı 15:01 olarak belgelendi. Telefonu bir köşeye bıraktım.

• Vedalaştıktan bir saat kadar sonra sıklıkla gittiğim kafede yazı yazarken yakınlardan bir ‘çınnn çınnn’ sesi geldi. WhatsApp bildirim sesi. İki saniye kadar benim telefonuma geldiğini zannedip akabinde başlattığım deneyi hatırladım. Ama böyle bir tuhaf oldum. Sanki sevdiğimin sesini hatırlamış gibi. İçim burkuldu.

• Bir süre sonra birine işle ilgili bir mail adresi göndermem gerekiyordu. Telefonda konuşurken, “WhatsApp’tan adresi atar mısınız?” dedi, “SMS’le atayım,” dedim. Ne yalan söyleyeyim, insan böyle deyince kendini biraz ezik hissediyor. Yani sanki internet paketiniz bitmiş, işte efendim faturanızı ödeyememişsiniz de hani sanki karşı taraf, “Hıımmm” diye dudaklarını büzüştürüyor gibi.

• Kafeden çıkıp eve yürürken yanımdan geçen çiftten birinin diğerine dönüp, “WhatsApp’tan mı yazdın bunu?” diye sorduğunu duydum. Hüzün içinde, “Ahh WhatsApp yaaa!” diyen 17’lik bir kız belirdi içimde.

• İlk gecenin akşamında bilgisayara gömülmüş yazı yazarken az ötede duran telefonuma baktım ve, “Bu kadar sessiz durduğu bir zamanı hatırlamıyorum,” diye geçirdim içimden. Yani sesi kısılmış bir insan gibi. Ya da ne bileyim yorgunluktan bayılmış azgın çocuk gibi. Çıtı çıkmıyor. Ekran bomboş, tertemiz. Sosyal medya bildirimlerimi açsam mı demeye başladım (hepsi yıllardır kapalı). “Neler konuşuluyordur şimdi?” diye düşündüm. Bir yerlerde acayip partiler dönüyor da sen grip olmuş evde yatıyorsun gibi bir hava oluyor, o derece. Üçüncü gün falan bağımlılar gibi titreyeceğimden korkmaya başladım.

2. GÜN

• Ah her cümle sonu enter’layan arkadaşlarım, ah bir türlü enter’layamadığı için 10 dakika ‘typing…’ konumunda kalan annem, ah her anımızı gerek fotoğraf gerek konumla paylaştığımız müdavim grubum, ah büyük geyiklerin bazen de büyük felsefelerin döndüğü öbür müdavim grubum, ah âtıl kalmış gruplar, ah emojiler… Aklımda tek şarkı: Neredesin Sen-Neşet Ertaş.

• Bu deney öncesinde sadece SMS’le haberleşen iki kişi tanıyordum, yıllardır beraber çalıştığım gitarist arkadaşım Faruk Kavi ve Pinhani’den Sinan Kaynakcı. Banka, Antalya’da beş yıldızlı termal otel ve bahis sitesi mesajlarının istilasına uğrayan SMS kutuma gün içinde belki bir kez falan baktığımdan onların mesajlarını zaman zaman gözden kaçırıyor, saatler sonra cevap yazıyor, bir de üstüne görüştüğümüzde, “Ya insan kaçırıyor SMS’leri” diyerek sanki suç onlardaymış gibi serzenişte bulunuyordum (bırakın WhatsApp’ı, akıllı telefon bile kullanmıyorlar). Sizden özür dilerim Faruk ve Sinan. Şimdi ben de sizlerden biriyim.

• Bugün için bir arkadaşımla buluşmak üzere birkaç gün öncesinden sözleşmiştik. Nereden sözleşmiştik? Tahmin etmeniz uzun sürmez. WhatsApp’ı zindana gönderdikten sonra arkadaşıma durumu anlatan, “Buradan haberleşelim,” temalı bir SMS attım. Ama bir gün boyunca hiç haber çıkmamasından mesajı görmediğini anladım. Telefonla aradığımda bana, “Aa ben oraya hiç bakmıyorum ki! Ivır zıvır mesajlarla dolu, bankalar…” diye söze başlıyordu ki, “Tamam tamam anlatma,” dedim. Buluşacağımız yeri rahat bulması için konum atacağımı söyleyerek telefonu kapattım. İki dakika sonra, “Yahu ben nasıl konum atacağım ki!” dedim. Eski usül, “Şimdi oradan sağ yap, şuradan sola dön,” diye telefonda yol tarifi veririm diye düşündüm. Neyse navigasyona yazmış, geldi.

3. GÜN

• Telefonda bir gariplik var. Çocuğunun peşinden mama kaşığıyla koşturan anne misali şarj aletiyle dolaştığımdan şaşkınlık içerisindeyim: Telefonun şarjı bitmiyor! Artık müzelik kategorisinde olan emektar telefonumun şarjının en fazla iki-üç saat dayanmasının sebebi belli oldu. Katil WhatsApp! Bu işi hafiften sevmeye başladım. Her yerde iki büklüm priz ara, doldu-dolmadı, %20 kırmızı stresi bitti.

• WhatsApp olmayınca arkadaşlarınızın araması sorması resmen seyrekleşiyor. Daha doğrusu şöyle düzelteyim, WhatsApp’larınızı telefonlarınızdan silin, bu hayatta kiminle gerçekten sık irtibatta olduğunuzu çok net anlayacaksınız.

• Cümle başı dua-el, kalp-göz koyan insanlardan değilim, hatta zamanında hiç kullanmazdım ama yine dergi zamanı herkes kullanıyor diye bu emoji illetine alışmıştım. Hatta bol keseden emoji kullananın karşısında sadece şöyle “:)” takılınca biraz ukala, uyuz bir insanmışsın gibi algılandığını da fark etmiştim (iş mesajlaşmalarında bile). İlk etapta tombiş gülen suratlarla ısınma turlarına başlamış, en son çıtayı çıldırmış hayalet’e, gözünden yaşlar fışkıran gülen surata kadar yükseltmiştim. Fakat ne yalan söyleyeyim, hala hiç emoji kullanmayanlara da davayı satmamış, karakterli insanlar gibi içten içe saygı duyuyor, özeniyordum. İşte artık o eski günlerimdeyim. Emoji kullanacak yer yok. Mail ya da SMS’te kullanmak kesinlikle aynı tadı vermiyor. Eski usül 🙂 koya koya yazıyorum.

• Üçüncü gün sürerken bir ara telefonum çaldı. Baktım, üçnoktabir’den dostum Cenk (Turanlı). Açtığım anda karşıdan, “Neeerdesin seeen?” diye bir ses. Almanya’da konserdeymiş, oradan arıyor bir de. Bir önceki gece bir sürü mesaj atmış, cevap alamayınca dayanamayıp aramış. Deney yaptığımı söyledim. “Ben senin…” diye sağlam bir küfür savurdu. Sonra da tam ondan gelecek bir anket sorusu sordu: “Peki ya biri, ‘Melis Hanım bu mesaja 10 dakika içinde cevap yazarsanız milyonluk konser anlaşmanız hazır,’ deseydi ne yapacaktın?” Gülmeye başladım. “Ne yapalım, ‘Kısmet,’ diyecektim,” dedim. “Ne insansın sen ya!” diye kapattı.

• Bu deneyi biraz ‘kesat’ bir haftaya denk getirmeye çalıştım, yalan söylemeyeceğim. Yani iş ve özel meselelerin aşırı yoğun olduğu bir hafta olsaydı muhtemelen yapamazdım. Hoş inatçıyımdır, belli de olmaz. Bir sürü yazı yazacağım, pek dışarı çıkmayacağım, konserimin ya da özellikle gideceğim bir konserin/festivalin olmadığı, dolayısıyla çoğunlukla kendi kendime kalacağım bir hafta olacağından, “Ya eskiden WhatsApp mı vardı? N’apıyorduk ki altı-yedi sene önce?” diye diye deneye başladım ve kendimi hafta boyunca bu şekilde motive etmeye devam ettim.

4. GÜN

• Ben bu işe galiba alıştım. Bir kere karşımdakinin ne konuştuğunu tam olarak anlıyor, kendi söylemek istediklerimi kesintisiz dile getirebiliyor (tabii o WhatsApp’tan kafasını kaldırıp beni dinlerse), sokakta önüme bakarak yürüyebiliyor, toplu taşımada etrafıma, müziğime, okuduğum şeye odaklanabiliyor, evde, “Telefonum nerdeydi?” diye oraya buraya koşturmuyorum. WhatsApp bildirimi denen şey bir modern çağ kabusuymuş! Yürek ağızda bir hayat yaşatıyormuş insana. “Ne geldi? Kimden geldi? Geldi mi? Gelmedi mi? Yeşil mi? Mavi mi?” Ne çileymiş arkadaş! Sil WhatsApp’ı, geri dön dünyaya.

• Şimdi böyle atıp tutuyorum ama bir yandan da bu tecrit hali insanda tuhaf bir ‘lisedeki dışlanmış öğrenci’ psikolojisi yaratıyor. Sadece SMS’le haberleşmek de güdük bir şey. Sanki ıssız bir adadasın, ta uzaktan bir gemi geçiyor, sen ateşi yakıp dumanı gönderiyorsun ama karşı taraf gördü mü görmedi mi, gelecek mi gelmeyecek mi kesinlikle anlamıyorsun. Tek başına çırpınıyorsun gibi bir hal. Şu ‘online’ ibaresi, karşındakinin ‘orada olduğunu bilmek’, ‘yazdığı anı görmek’ ne saçma bir bağımlılık yapıyormuş.

• Öyle bir hale gelmişiz ki, son görülme saatiniz biraz eskide kalsa, karşı taraf merak, endişe, duruma göre öfke içinde veryansın ediyor. Melis (Alphan) aradı, açamadım. Geri aradığımda telefonu, “N’ooldu?” diye açtı. “Ne n’oldu?” dedim. “İyi misin? Bir şey mi oldu?” dedi. Meğer bana ulaşamayınca WhatsApp’a girmiş mesaj atmak için. Sonra son görülme saati olarak 15:01’i görmüş (konuştuğumuzda saat 21:00’di). Endişelenmiş. “Sen saate bakmışsın da güne hiç bakmamışsın, salı o salı!” dedim. “Aaa!” dedi. İyi ki onu görmemiş, görse herhalde kalpten gidecekti.

5. GÜN

• En zorlandığım şeylerden biri, orada burada rastladığım bir haberi, fotoğrafı, vs. ekran görüntüsü almak suretiyle ilgili arkadaşlarıma/ gruplara göndermeyi bırakmak oldu. Şimdi ha babam bir şeylerin ekran görüntüsünü alıyor ama sonra hiçbir yere gönderemeyeceğimi fark ediyorum. Bir ara bunları mail yoluyla yapardık hatırlıyor musunuz? Mail gruplarımız, orada dönen sınırsız geyiklerimiz vardı. Ne kadar eskide kalmış gibi geliyor.

• Bu yazıyı destekleyecek görsel olsun, sayfaya koyarlar diye bir arkadaşımdan son görülme tarihimin ekran görüntüsünü rica ettim. “Fotoğrafını çekip bana gönderir misin?” dedim. Saatler geçti, bir türlü gelmiyor. Nereden göndermiş? WhatsApp’tan.

• Dost sohbetlerinde deneyin bahsi açıldığı zaman bazı arkadaşlarımın bunu kesinlikle yapamayacağını öğrendim. Yani illa yoğun ofis hayatı olduğu, her dakika WhatsApp’tan işlerini hallettikleri için değil. “Herkesle oradan haberleşiyorum, imkansız” dedi pek çoğu.

6. GÜN

• Deneye başladığımın ertesi günü bir arkadaşımın doğum günüydü. SMS’le kutlamıştım fakat hiç cevap gelmemişti. Deneyin altıncı günü bir SMS geldi. Meğer WhatsApp’tan yanıt yazmış ama mesajın günlerce okunmamış şekilde kaldığını görünce SMS atmaya karar vermiş. Daha önce de yazdığım gibi, SMS’in ne kadar ciddiye alındığı ortada. Mesaj kutuları resmen birer perili köşk. Bu hafta boyunca SMS gönderdiğim neredeyse hiç kimse o mesajı anında almadı. Bazılarının okuyup cevap yazması birkaç günü buldu. Anında cevap yazanlar sadece halden anlayanlar, yani sadece SMS kullanan Faruk ve Sinan’dı.

• Yarın büyük gün. WhatsApp uygulamasını gönderdiğim ıssız bölgeyi ilk defa ziyaret edeceğim. Gerçekten merak ediyorum, bir hafta boyunca -dürüst olalım- çoğu ıvır vızır ve büyük geyikten oluşan kaç mesajla dikkatimiz dağılıyor? Acaba mühim bir mesaj kaçırdım mı? Kimler neler yazdı? İstediğiniz kadar soğukkanlı olmaya çalışın, bir hafta içerisinde bu düşüncelerden kurtulamıyorsunuz.

• Deneyin son günü sürerken WhatsApp’sız bir dünyanın mümkün olabileceğine inanmaya başladım. Fakat bu da sanki ancak -hani Revolution dizisindeki gibi tüm dünyada elektriklerin gitmesi ve bir daha hiç gelmemesi misali- uygulama tamamen çökerse mümkün olacağa benziyor. Acayip elimiz kolumuz olmuş, her an hayatımızın içinde.

7. GÜN

• Törenle WhatsApp’ı açtım. Yüzlerce mesaj akmaya başladı. İlk gün yaptığım matematikle (deney yaptığımı bilen ve çok sık/çok adette yazıştığım insanlarla mesajlaşmam kesileceği için) normal şartlarda haftada 1000’lere dayanan (bazen geçen) mesaja maruz kaldığımı tahmin ettim. En faal olduğum grupta online olacağım saat bilindiği için, “Haydi son 1 dakika!”, “Hoşgeldinnn” mesajları ve alkış emojileriyle karşılandım.

• Yeşil uygulamaya basmadan önce ‘neler olmuş/neler dönmüş’ hissiyle biraz heyecanlansam da açtıktan iki dakika sonra bir adaptasyon sorunu yaşadım. Şimdi olayı bir anda dramatize edip askerlik dönüşü sivil hayatta bocalayan adam havaları basacak halim yok ama WhatsApp resmen üstüme üstüme gelmeye başladı. Mesajlara hızlıca göz atıp tam okumadan uygulamayı hemen kapattım. “Daha mı iyiydi ya WhatsApp’sız, evet evet kesinlikle daha iyiydi, huzur dolu bir dünyanın içindeydim, tamamen silsem mi, ama dur şu son gönderilen fotoğrafa da bir bakayım,” gibi korkunç oynak bir zeminde ilerleyen düşüncelerimle baş başa kaldım. Bu WhatsApp insanı hasta eder, kesin.

• Birkaç saat boyunca SMS’le mesajlaşmayı sürdürdüm. Kopamadım yani tuhaf bir şekilde, ihanet edemedim herkesin üvey evlat muamelesi yaptığı bu zavallıcığa.

• WhatsApp’ın ‘çınn çınn’ sesleri dünyama geri döndüğü sırada bu yazının ilk bölümü de yayımlanmış olduğundan, Twitter ve Instagram’a çeşitli yorumlar gelmeye başladı. Şaşıracağım kadar fazla sayıda, “Ciddi şekilde silmeyi düşünüyorum,” “Ben çoktan sildim, çok mutluyum,” mesajını görünce anladım ki bu WhatsApp dırdır şikayet edilen ama kesinlikle kopulamayan sigara/içki/sevgili/iş gibi bir şey olmuş yahu! Derinden derinden bir mutsuzluk. Ama yine de hayatında tutmaya tam gaz devam. Yani bir kişi de çıkıp, “Canım WhatsApp’ım, çok seviyorum onu, hayatımın anlamı!” demedi vallahi.

• Bazı arkadaşlarım ufak sürprizler misali bana tekrar WhatsApp kullanmaya başlayınca göreceğim mesajlar atmışlar. Onlara teşekkür ederim.

• WhatsApp’ı açtığım anda şarjın peynir ekmek gibi tükenmesi de bir oldu tabii. Şimdi yine bir elimde şarj, bir elimde telefonla gezip duruyorum. Bu çileden bıktığım için yakında ilkokul çocuğunun silgi kaybetmesinden usanmış anneye dönüşüp kendime annelik yapacak ve boynuma şarj aletini bağlayıp ucuna da telefonu takacağım.

• Mutlak yalnızlık isteyen tüm dostlara tavsiyem; hemen WhatsApp’ınızı silin. Size sanal kalabalıklaşma imkanı sunan bu sinsi uygulama hayatınızdan çıkınca telefonla ilişkiniz gözle görülür şekilde değişecek. (Tabii sosyal medya bağımlılığınız yoksa, ki o da ayrı bir deney konusu.)

• Bu deneyi bitirirken süreci, yaşadıklarımı ve akıllı telefonla birlikte hayatıma giren uygulamaların bende yarattığı hissi en iyi tanımlayan şarkı da U2’dan gelsin: With or Without You. Hepinize bol mesajlı (ya da mesajsız) günler.

melis danismend

Melis Danişmend
Müzisyen – Gazeteci

Yazı, Melis Danişmend ve ekibinden alınan izin ile Serinletici'de yayınlanmıştır. Yazının aslına CNN Türk sayfalarından ulaşabilirsiniz.

You may also like...