Ünlü ressamlardan ‘mutluluk’ dersleri

Share

Eğer hazırsanız, Klimt, Van Gogh, Chaissac ve Courbet’nin size mutluluğa dair söyleyecekleri var.

Gustave Courbet (1819 -1877), “Palavas Sahili”, 1854

Bu seyyah tekrar denizi görmeye geldi. Bunun için yürüdü, rastgele değil, ne aradığını gerçekten bilerek. Gördüğü karşısında şaşırmadı ve bu açıkçası daha da zordu. Kanaatkâr mutluluğa ve bu kavuşmaların içeriğine tanık oluyoruz.

COURBET’NİN ÖĞRETİSİ: “Bu an mutlu bir an…”

Courbet tarafından resmedilen bu Palavas Plajı’nı biliyorum. Çocukluğumun bütün yazlarını orada geçirdim. Tatilin ilk günü oraya vardığımızda, kumullara kadar koşar, sonra denizi görmek için tırmanırdım.

Courbet’nin denize verdiği şu küçük selam çok soylu! “Seni tanıdım, sana tapıyorum, sana hürmet ediyorum… Ve o kadar mutluyum ki!” diyen şu hareket. ”Courbet o anı kutlamakta nasıl da haklı! Onu göstermekte, fırçalarıyla ona hayat vermekte. Biz de mutlu olduğumuz anları farkında olmakta ve onları adlandırmakta haklıyız.

Çocukların icat ettiklerine benzeyen sihirli bir cümle var, tek bir cümle, bir mutluluğa şahit olduğumuzda kendimize söylememiz gereken. O sade cümle şu: “Bu an mutlu bir an.” Başka bir deyişle bilinç ve mutluluğun kimliklendirilmesi. Bunu yaparak bir çeşit sonsuzluğa ulaşıyoruz. Bazıları şöyle diyecek: Mutluluğu hissetmek için bu kadar bilişsel çaba neden? Mutluluğun özünü mahvetmeyecek mi? Bu denli ince ve uçucu duyumlara beceriksiz ve yanıltıcı isimler koymanın sebebi ne? Cevap basit: Çünkü yaşamak, yalnızca göğüs germek değil, aynı zamanda kendi dünyamızı yaratabilmemizdir.

Gustav Klimt (1862-1918), Kadının Üç Çağı (detay), 1905

gustav klimt three ages of woman ile ilgili görsel sonucu

Çocuk annesine sokulmuş. Şefkat ve sevgi dolu bir şekilde ikisi de uyuyakalmış. Annesinin göğsüne kıvrılan çocuk; ona hayat, sıcaklık ve sevgi veren bu kişi tarafından sarmalanmış. Klimt’in bu tablosu, mutluluğun doğuşu, yayılması ve ileriye dönük olarak hazırlanışının gizemi üzerine derinlemesine düşünmemize olanak sağlıyor.

KLIMT’İN ÖĞRETİSİ: Mutlu olmayı sevin

Mutluluğu bulmanız, belki de sadece onunla yeniden buluşmanızdır. “Mutluluk” adını verdiğimiz bu karmaşık ve kaçak his hangi uzak hatıralarda şekil alıyor? Psikolojideki bilgi işleme teorileri, hayatın belirli öğrenme şekillerini destekleyen dönemlerini açığa çıkarır. Örneğin dil öğreniminde, bir dili ne kadar erken ve sık duyarsak, kazanımımız bir o kadar kolay olur. Ya aynı şey mutluluk için de geçerliyse? Çocukluk döneminin mutlulukları yetişkin yaşlarda mutluluğa erişimimize olanak tanıyorsa? İlerleyen yaşlarda mutluluğa yatkınlığımız ve kendimizi mutlu hissetme kapasitemiz işte sözle anlatılamayan bu erken dönemde saklı. Bu sahneye konu olan mutlu olma hali ise aile mirası ve vaatle ilgilidir.

Vincent Van Gogh (1853-1890), Çiçek Açan Badem Ağacı, 1890

Göğe uçuş. Gökyüzüne doğru uzanan badem çiçekleri… Taç yapraklarının beyazlığından ve gökyüzünün maviliğinden başka hiçbir şey yok. Bu resim mutluluğun cisimleşmesi gibi. Hayatın güçlü ve kırılgan yanı bir arada. Ruhsal rahatsızlığına karşı verdiği mücadele ve iç dünyasındaki karmaşa nedeniyle bitap düşen Van Gogh, şimşek gibi hızlı ve harika bir kestirme yolla öze, aşkınlık ve gök kubbeye doğru hayatın hızla ilerleyişine yoğunlaşır. Ressam bu tablosunu başını gökyüzüne doğru kaldırarak ve çevresinde başka hiçbir şey görmeyerek yaptı. Tablodan her türlü peyzaj ve fazla bilgiyi uzaklaştıran ressam, uçların birleşimine odaklandı: çiçekler ve gökyüzü, mavi ve beyaz, ölümlü ve ebedi, fani ve ilahi… O an hissettiği acıları uzaklaştırdığından, bize badem ağaçlarından duyduğu mutluluğu her zerresiyle iletti.

VAN GOGH’UN ÖĞRETİSİ: Gökyüzüne bakın

Evrimsel psikologlara göre davranışlarımız ve ilgilerimizin çoğu eski hayvansal ihtiyaçlarımızın kalıntısıdır. Ağaçlarla çevrili bir göl, güneşin kıyıya vurmasıyla ortaya çıkan renkler gibi güzel bir doğa gösterisine insanların hayran olmalarının nedeni o manzaranın hayatta kalmaları için gerekli olan beslenme, barınma, dinlenme gibi kaynakları vaat ettiğini görmeleridir. Halbuki alınan keyfin ötesinde bizi saran ve aşan karanlık ve derin bir aidiyet hissi ortaya çıkar. Bu nedenle, doğayı incelemekle ve ona hayran olmakla yetinmeyiz. Gerçekte, onunla bir suç ortaklığına gireriz ve en temel kimliğimize yaklaşırız: canlılığımıza.

Çiçekli bir ağacı dikkatlice seyrederken veya dalgaların ya da bulutların hareketine odaklanmışken sadece doğayla bütünleşir, ona döneriz. Kırların ya da ormanın kokusunu her soluduğumuzda, içimizde bu “biyolojik kavuşmaların” mutluluğunun ekosunu duyarız. Doğayla gerçekleştirilen bu buluşmalar mutluluğumuzu beslemekle kalmaz, mutluluğumuz için vazgeçilmezdir. Van Gogh’un bu tablosunun adı “Mutluluğun Doğuşu” olabilirdi, çünkü insan mutluluğunun serpilmesine dair her şeyi barındırıyor; kırılganlık ve kuvvet, hayatın temellenişi ve yüceliğe atılan adım. Doğmakta olan bu mutluluklar en önemlileri olduğu kadar aynı zamanda en savunmasız olanlarıdır. Onları ayaklar altında çiğnemekten ya da önemsememekten daha kolay hiçbir şey yoktur. Bu resim onların güzellikleri ve kırılganlıkları hakkında farkındalığımızı artırmasının yanı sıra varlığımız için mutlak gerekliliklerini de vurguluyor.

Gaston Chaissac (1910-1964), “Personnage sur Fond Bleu”, 1959

gaston chaissac oeuvres ile ilgili görsel sonucu

Mutluluk bir ruh hali midir; zihinsel bir işlem, bir karar, bir çaba, bir istek, içsel bir yapılanma? Varlığı için gerekli olan şartlar bir araya geldiğinde, mutluluk aslında çoğu zaman bunların hepsidir. Bu, mutluluğumuzun bize bağlı olması açısından iyidir, ancak ondan sorumlu olduğumuz için kötüdür de. Bu da çalışmamız ve efor sarf etmemiz gerektiği anlamına geliyor. Kederli görünüme sahip, kısa vücutlu, kolsuz ve bacaksız, sevimsiz ama ışıltılı bir yüze sahip bu karakter; ressamı Gaston Chaissac’ın kendisi olduğuna hükmettiği muzip bir kopyası gibi. Sağlık durumu hassas olan melankolik ressam, bize mutluluğun hiçbir zaman ya da çoğunlukla verilmediğini, sunulmadığını hatırlatıyor. Ama diğer bir taraftan, mutluluk uçsuz bucaksız insan zekâsının erişiminde. Kocaman gülümsemesi, güçlü ve kendine güvenli duruşu, alaycı gözleri, dikkatliliği, hayreti ve dış dünyaya dönüklüğüyle bu karakter aynı zamanda işin özünün de altını çiziyor: Mutluluğun zekâsı vardır; bazıları için yetenekten, bazıları içinse mücadeleden kaynaklansa da erişilebilirdir.

CHAISSAC’IN ÖĞRETİSİ: Kendi mutluluğunuz için çalışın

Mutluluğun spontane olması gerektiğini savunan bu garip fikir nereden gelir? Ona yaklaşmak için gösterilen çabanın sonuçsuz olacağını, hatta ters tepeceğini söyleyen o fikir nerden çıktı? Mutluluk arayışı neden bu kadar eleştirilir?

Tanrısal ceza Âdem ve Havva’ya biçilmiştir: “Sefa ile yenen, cefa ile kazanılır.” Ama aslında kastedilen “sefa”ların yalnızca bir bölümüdür; insanlık durumunun ya da ilahi bir lanetin sonucu da olsa. Mutluluk bir şans değil, bir zekâdır ve bu öğrenilip geliştirilebilir.

Hayatın bir mücadele olduğu sıklıkla dile getirilir. Mutluluk da öyledir, özellikle hayatta en başta buna sahip olmayanlar için. Özürlerimiz fiziksel engeller gibi görülebilir olsa da olmasa da geçmişimizden gelen endişe ve korkular bize mutlu olmamak için birçok neden verir. “Bizden daha mutlu olan insanlar olduğu gibi, daha mutsuz olan insanlar da var” diye düşünmek, bizi kurban pozisyonuna getirir.

Hatta bizi bir daha kimsenin yaklaşmaya, rehberlik etmeye, tavsiye vermeye cesaret edemeyeceği tehlikeli bir pozisyona sokar. Bu, yalnızlığımızı ve özürlerimizi kötüye götürmekten başka bir işe yaramaz. Ve en sonunda bizi kendimize döndürür. Her zaman mutlu olamayız ama mutluluğa geri dönüş yolunu açık bırakmayı düşünmek her zaman mümkündür.

Psychologies Türkiye

Neval Erbak

Kocaeli Üniversitesi Radyo, TV ve Sinema bölümü mezunu olan Neval, İletişim Fakültesi radyosunda yayınlanan ‘Dört Köşe’ adlı programıyla, Aydın Doğan Vakfı 23. Genç İletişimciler Yarışması İşitsel Dal/Müzik Programı kategorisinde 1.'lik ödülü kazandı. Neval, Serinletici'de kültür-sanat, yaşam-eğlence üzerine yazılar yazıyor.

You may also like...