Kuş Uçar Kanat Ağlar – Şükrü Erbaş

Share

“Şimdilik edebiyat kitaplarımızda böyle bir tür yok ama ilerde şiir-hikâye diye, şiirle hikâye arasında ortak bir türe de yer verileceğini umuyorum.” Behçet Necatigil

Şiir kitabı bu söz ile başlıyor. Şiir ile Hikayenin birleşmesi ile oluşmuş bu kitabındaki eserler. Okurken hikaye gibi yazılmış şiirler. Anlam yükü fazla olan okuduğunuzda hikaye okuduğunuzu düşünüyorsunuz ama hikayelerdeki imgeler ile şiir okuduğunuzu da hissediyorsunuz. Bu yüzden şiir ve hikayenin harmanlanması ile oluşmuş bir türde yazılmış eserler.

Bu eserlerde dikkatimi çeken betimlemelere duygu yüklenerek anlatılmıştır Betimlemelerde benzetme sanatı kullanarak anlatmış. Ayrıca abartma sanatını kullanarak anlatmak istediği duyguyu okuyucuya aktarmak istemiştir. (Hikaye ve şiirin bir araya gelerek harmanlanmasını sağlayan unsurlardan biri bana göre benzetme sanatını kullanmasıdır. Bir diğeri ise kişileştirme sanatını kullanmasıdır.)

“Işıklar, ışıklar, ışıklar… her biri bir ayrılık düğünü.”

Olaylar hikaye anlatılır gibi yazılmış ama aralara şiirler serpilmiş.

“Parmakları bileklerinden uzanıyordu da omuzlarından dökülüyordu.”

Bildiğimiz ama göremediğimiz varlıklara görülebilirlik özelliği vererek zihnimizde canlanmasını sağlamış.

“Sessizlik usulca kirpikleniyordu.”

Masa Dergisi’nde yazdığı bir yazıda neden şiir yazdığından bahseder.

“İnsan ruhunun en kapalı, en karanlık yerlerine uzanmaya çalışıyorum. Olağan görünen hiçbir şeyin, söz konusu insansa hiç de olağan olmadığını düşünüyorum. O diplere yüzeylerden sızanları, diplerde neye dönüştüğünü, bizi sessizce çekip çevirenlerin neler olduğunu bilmek istiyorum. Hiçbir insan davranışının, duygusunun, arzusunun, öfkesinin, korkusunun görünenden oluşmadığını en azından kendimden biliyorum. Bunu dilin bütün olanaklarını kullanarak görünür kılmaya çalışıyorum. Yoksa ben de dahil herkes çok yoksul yaşayacak. Çok yanlış büyüyecek. Kötülük ve kabalık olağanlaşacak. Sevgisizlik, hayatı çöle çevirecek. Oysa yaşamak bir mucizedir. Oysa doğada kötülük yoktur. ve insan yalınkat bir varlık değildir. ”

“Benim sesim insana dokunmazsa çıkamaz. Dokunduğu insanın yarasını harf harf iyileştirmezse, güzelleştirmezse çıkamaz. İnsanı aşkla ve özgürlük duygusuyla kucaklamazsa çıkamaz. Bütün bir doğayı insanın varoluşuna sığdırmazsa çıkamaz. temel var oluş hakları nedeniyle acı çeken bir insan varsa, sesim onun acısını taşımazsa çıkamaz.”

İnsan sevgisini (bu kitabında ağırlıklı olarak işlediği çocuklukta edinilen sevgiden) şiirlerinin tohumunu oluşturuyor. Kalemi ile o tohumu yeşillendiriyor Şükrü Erbaş. Yeşillendirirken suluyor şiirlerini ve besliyor o güzel sesiyle okurken. Sonra gür dallarıyla yemyeşil ağaç oluyor şiirler. Her biri ayrı güzellikte her biri ayrı duygular hissettiriyor okurlarda. O duygularla daha da büyüyor ağaçlar. Şiirin gücüyle.

Çocuklara sevgi aşılamalıyız. Onlara merhameti öğretmeliyiz. Onlar mutlu olursa dünya mutlu olur. Çocuklar için önemli olan bir diğer unsur ise aile. Sevgiyi gösteren anne ve baba ile büyümek çocuklar için umut ışığı olur. Umudun ışığı olur çocuklar. Bu yüzden çocukluluk önemlidir insanlar için. Çocuklara iyi bakalım.

Şükrü Erbaş’ın kalemi ile tanışmadıysanız mutlaka okumanız gereken bir şair. Şiirlerinin yüreğinizi etkileyeceğine eminim.

” Tanrım, Nasıl

Caddeler bu yükü nasıl kaldırır Tanrım

Bu kalabalık fazla

Bu akşam fazla

Bu yağmur fazla

Odalar Tanrım nasıl dayanır bu boşluğa

Akşamlara kadar

Sabahlara kadar

Uzaklara kadar

İnsan sevgisiz Tanrım nasıl yaşar

Bunca arzudan sonra

Bunca büyüden sonra

Bunca gözyaşından sonra

Zaman Tanrım nasıl büyütür bizi

Güzellik olmasa

Yalnızlık olmasa

Unutmak olmasa

Ölümü insan nasıl kabul eder Tanrım

Ağaçlar yaşarken

Çocuklar yaşarken

Bulutlar yaşarken”

“Yalnızlık, ah o canımızla çerçeveli kapımız, penceremiz. Ey anıların dalsız gölgesiz günbatımı… Bilmem ki bir gün açılır mısınız zamanın gök bahçelerine.

İlk acı değilsin,dedim.Son acı da olmayacağım,dedi.Sevmenin ötesini görmek istemiştim,dedim.Oradan geliyorsun,dedi.Sözcüklerden duvar örülmezmiş dedim.Kurduğun konaklarda insanlar kendini seviyor,dedi.Yalnızlık hiç geçmiyor,dedim.Yazıyorsun ya,dedi..”

“İnsanlar ağızlarındaki son harfi bütün zamanlara yayarak yaşadıklarına inanmaya çalışıyorlar. Eşyalar zaman dışı birer yaratığa benziyor. Her şey, ölümden sonra da sürecek bir yoksulluğun erken fotoğrafı. Yaşamak yer çekiminden kurtulmuş da boşlukta dönüp duruyor. Bir sonsuz tekrar, tanrıyı bile hükümsüz kılıyor.”

“İnsan geçmişini sevmeden yaşayamazmış.”

Fulden Ufacık

İstanbul Üniversitesi’nde işletme eğitimi gören Fulden, okuduğu kitaplar ile kitap sevgisi aşılamayı amaçlıyor. Onun istediği hayatınızdaki dertlerden beş dakika bile olsa uzaklaşıp başka dünyalara yelken açmanızı sağlamak.

You may also like...