Suzan Defter – Ayfer Tunç

Share

Ayfer Tunç’la tanışma kitabımla karşınızdayım. İçinizi yakacak iki yaşam… Bu iki yaşamın geçip giden günlerden birinde karşılaşması ve hayatın gerçekleriyle çarpışarak sonlanması..



“Yazarlığımdaki ilerlemeye mi işaret ediyor emin değilim, ama “Suzan Defter” romanlarım dâhil tüm yazdıklarımın içinde en sevdiğim metinlerden biridir.” Ayfer Tunç


12 Eylül döneminde yaşanmaya çalışan bir aşk ve hayata tutunamadığını anlayan bir adam..

“Benim hayata dair temel inancım, her insanın hayatının tıpkı parmak izi gibi tek-biricik oluşudur. Dolayısıyla her yakınlıkta bir uzaklık bulunması varlığımızın doğasında var. Ama bunu bir kenara koyalım ve insanlar arası ilişkiler açısından bakalım. İki insanın aşk, arkadaşlık, iş veya dostluk, hangi nedenle olursa olsun, birbirine yakınlaştığı özel anlar belli bir zaman ve zeminde gerçekleşir. Ama bu zaman ve zeminde paylaşılan duygular ya da akıl alışverişi iki ayrı zihinde birbirinin tıpkısı mıdır? Değildir, olamaz da, çünkü her insan kendinin tek örneğidir. Aynı olsaydı hayat çok kolay olurdu zaten. Ama edebiyat da olmazdı tabii bu kadar kolayca tahmin edilebilir ve kendi kendine akabilen bir hayatta. Yeni tanıştığımız veya öteden beri tanıdığımız insanlarla her buluşmamızda birbirimize yakınlaşır veya uzaklaşırız. Bulunduğumuz mekânda, birlikte olduğumuz an içinde zihnimizden akıp geçenler bu mesafeleri oluşturur. Bunun için “neyin var?” diye sorarız, anlamak isteriz karşımızdakinin ruh halini. Sevgililer bu nedenle birbirlerinin ne düşündüğünü öğrenmek isterler. Kuşku ve güvensizlik bu kestirilemeyen mesafelerden doğar.” Ayfer Tunç

İki günlüğün iç içe okumamız hayata karşı tutunmaya çalışmayı en güzel şekilde hüzün duygusuyla anlatılmış. Derya ve Ekmel Bey’in en iyi bildiği duygu hüzün.

Derya küçük yaşta annesini kaybetmiştir. Bu da hayatının her bölümünde onun peşinden gelmiştir. Kumarbaz babası eve arada bir gelmeye başlar,başka birisiyle yaşamaya karar verir. Bu yüzden de Derya ve abisini babaannesine bırakır. Artık Derya’nın hayatı abisi ve babaannesi olmuştur. Birde arada gelen babası..

Derya’nın abisi ile Suzan’ın aşkı Derya’nın hayatının en önemli unsuru olmaya başlar. Artık Derya onların arasında 3. kişi olmaya başlar. 12 Eylül’ün çalkantılı zamanlarında Derya’nın abisi polislerden saklanırken bile sürer bu masum heyecanlı aşk. Fakat hayat acımasızdır ve Derya’nın abisinin Türkmenistan’a çalışmaya gitmesi ve orada başka birisiyle evlenmesi bu masum aşkın sonu olur. O mükemmel aşk artık yoktur. Derya bunun sorumlusunu abisi olduğunu düşünür, yengesini yeğenleri bundan dolayı kabullenemez.

Aslında onun kabullenemediği Suzan’ın onu da terk etmesidir.  Suzan gibi olamamaktan belki de hayat onun için zor olmuştur. Biten evliğinde bile.. Bu yüzden Ekmel Bey’in yanında  Suzan oluverdi. Masum aşkı yaşayan aslında oydu. Ekmel Beyle tanışması Ekmel Bey’in evini satılığa çıkarması ve bu yüzden de Derya da evi gezmek için gitmesiyle oldu. Aslında Derya’nın evi alacak parası yoktu. Ekmel Bey’in de evi satacak niyeti.

Ekmel Bey hayata tutunamayanlardan. ” Ama bence en dikkate değer kişi Ekmel Bey’in “tunçtan dökülmüş melek heykeli annem” diye tanımladığı annesi. Kutsal anne imgesinin arkasında bir taş yürek.”

 Annesini çok seven babası ama annesinin babasını hiçe sayması Ekmel Bey’in ailesinin özeti gibi. Mutsuz bir aile. Mutsuz 3 çocuk. Yaşamaktan bıkmış büyükbaba. Belki de bu yüzden Ekmel Bey’in evliliği de bitti. Soğuk ve yapay ilişkiler, onun eve kapanmasına sebep oldu. O da evine birisi gelsin diye satılık ilanı verdi.

“Çocukluk dendiği zaman ilk akla gelen (ya da benim aklıma gelen) ailedir. Çocukluğun mutlu ya da mutsuz oluşunu aile belirler. Mutlu ya da mutsuz bir çocukluk yetişkinliği belirler. Dolayısıyla geleceğimizi geçmişimizde aramalıyız. Kendileriyle ve geride bıraktıkları zamanlarla yüzleşmekten çekinmeyen cesur ve akıllı kişiler bu hesaplaşmadan genellikle galibiyetle çıkarlar ve yetişkinliklerinde travma yaşasalar da yıkılmayarak hayata devam ederler, ama pek çok kişi bunu başaramaz ve hayatları çocukluk travmalarını atlatmaya çalışarak geçer.” Ayfer TUNÇ

Derya ve Ekmel Bey böylece tanışmış oldular. Birbirleriyle ilişkileri bitince, artık anlatacak bir şey kalmadığında, geçmişleriyle yüzleşince artık konuşacak bir şey kalmadığında Derya, Ekmel Bey’in evine artık gelmeyeceğini ona söyler. Artık Derya, hayatına devam etmeye karar verir. O Suzan gibi olamayacağını kabul etmiştir.

Kitaptan alıntılar:

“Ayrılmak, gidenin, kalanın kucağında bir kucak kor bırakmasıdır, yanar durursunuz kül olana kadar…”

“Oysa sabah vakti kolay geçer, müzik dinleyip kitap okurum, öğleden sonra hiçlik başlar, akşama doğru pekişir, güneş attığında kitaplar, müzik ve yeryüzü düşmandır artık bana. Gecenin olgunluğu yeniden insan kılığına sokar, çoğu insan gibi gece yarısından sonra uyurum. Ya da sızarım.”


“İnsan ya kendi kendine konuşur, ya kendi kendine yazar. Kendi kendine konuşmayı makbul saymazlar. Oysa ne fark var ki arada ?”


“Düşündüm, BİR HAYAT NEDİR?
Başlar ve biter, BİR HAYAT NEDİR?
Acı ve tatlıdır, unutulur hepsi, BİR HAYAT NEDİR?
Emin olmasam da ‘ hayat bir iz bırakmaktır’ diyebilirim.
Mezar taşı bir iz sayılır mı, emin değilim.
Razı olan için mezar taşı bir izdir.
Ben razı değilim.
Gerçi elimden ne gelir?”


“Ölüm, seninle bir anlaşma yapalım. Şu lanet olası defter dolduğunda bana gel. Bak kalan ömrüme ömür biçerek kafa tutuyorum sana- sen ki en tabii korkusun.”

“Sokakta, her biri bir köşede titreşen kedilerin ve köpeklerin yalnızlığı içime dokundu.
Hayvanların yalnızlığı içime dokununca salak dedim kendime. Bu onların doğası, sen kendine bak.
İnsanınkine kader diyoruz ama.”


“‘Bir kadın birdenbire günlük tutmaya başlamısa, ya aşık olmuştur ya da terkdilmiştir.’ demişti Suzan.”


“Ayrılmak bir solucanın ikiye bölünmesi gibidir, her iki parça ayrı ayrı yaşamaya devam eder, bir zamanlar tek parça değilmiş gibi, tanımaz parçalar birbirini.”


“Artık yazdıklarımın bir anlamı olsun istiyorum. Bir şey söylüyor olayım. Bu ne bu, bu satırlar ne anlama geliyor? diye bir soran olursa, sanki olabilirmiş gibi, diyeyim ki: bu bir hikaye, ama biraz karışık.”


“Her aşkın başında ve sonunda defter tutuyormuş. Dağ gibi yığıldıkça defterler, geçmiş geri gelmiyor.


Sızı duruyor durduğu yerde.”

“. Yaşamak her şeye rağmen bir iz bırakmaktır yeryüzünde.”

“Gerçek bir hayat hikayesi olarak değil, gülüp geçtiğin basit romanlar gibi oku beni.
Bir iz kalsın ardımda, ama okunduğu anda unutulacak bir iz.
Unutulmayacak bir iz bırakan adamlardan değilim.”

“İki kelimeli korkunç bir cümle bu: vakit geçer!”

“Ne gelir elimizden insan olmaktan başka.”


“Gençliğiniz haram olmuş desenize, ” dedim.
Çok şaşırdı, çevresine siyah, kalın sürmeler çektiği gözleri iri iri alıçıldı:
“İnsan gençliğini aşka vermezse, gençlik neye yarar?” dedi.
Saçma sözler ettim, ne inandığım ne inanmadığım sözler; tatmadığı  bir duygu hakkında akıl yürütmeye kalkışan zavallı bir adamın acınası çabası.
“Ama sonunda kaybeden siz olmuşsunuz.”
Kayıp mı? Kaç kişi böylesine sevebilmiştir dünyada?”
“Ama kucağında bir kucak korla kalan siz olmuşsunuz.”
“İyi ya, boş değildi kucağım.”
“Ama yandınız, kül oldunuz.”
“Ama vardım, kül bunun kanıtı. “


“Ayrılmak, gidenin, kalanın kucağında bir kucak kor bırakmasıdır, yanar durursunuz kül olana kadar…”


“Ama beraberlik ölü ise, ayrılmak, çürüyen iki parçanın birbirinden zahmetsizce kopması demektir. Çürümek acı vermez, ölü olan çürür.

Çürüdüğünü anlatmak kolay değil, ölü olduğunu ikrar etmek ise çok zor.”

Fulden Ufacık

İstanbul Üniversitesi’nde işletme eğitimi gören Fulden, okuduğu kitaplar ile kitap sevgisi aşılamayı amaçlıyor. Onun istediği hayatınızdaki dertlerden beş dakika bile olsa uzaklaşıp başka dünyalara yelken açmanızı sağlamak.

You may also like...