Pudra Kokulu Kadınlar – Hümeyra Turan

Share

Hümeyra Turan’dan okuduğum ilk kitap. Yazarın dili akıcı olduğu için sevdim. Yazarla tanışma kitabım. Pudra Kokulu Kadınlar beş öyküden oluşan bir kitap. Yazarın kişilerin duygularıyla beraber olayı anlatması benim hoşuma gitti. Öyküde geçen betimlemeler ile olaylar ve durumlar daha iyi anlaşılıyor. Öykülerin içinde farklı konular hakkında bir çok bilgi veriyor. Farklı yemek kültürlerinden tutunda sedefin yapılışına kadar.

İlk öykü Pudra Kokusu.

Fulya, Sıla, Selma, Altınay dördü aynı evde yaşayan üniversite öğrencileridir. Hepsinin kişilik özellikleri birbirinden farklıdır ama birbirleriyle anlaşırlar. Sıla ve Selma yüzlerine o kadar fazla pudra sürüyorlardır ki Fulya dayanamaz ve güzelliklerini mahvettiğini söyler. Özellikle de kendinden memnun olmayan Selma’ya. Fulya diğer kızlardan erken eve gelmiştir. O gün komşusu Aşkın aramış elektrik kesildiği için yanlış ilacı içtiğini söyledi. Fulya da onu hastaneye götürür. Aralarında aşk başlayacakken Aşkın’ın evinde ilaç bulan Fulya ondan uzaklaşmaya çalışır. Fakat ilaç evde eskiden oturan birisinindir ve Altınay bunu bildiği halde Fulya’ya söylemez. Aşkın buruk bir şekilde Dubai’ye gider. Altınay Fulya’yı kaybetmemek için Amerika’ya kabul edilen Fulya’yı göndermek istemez. Bunları öğrendiğinde Fulya eşyalarını toplar.

“Gerçekten seven kızlar, pudra kokusu gibi yayılmazdı havaya, sevgisi karşılık bulmasa bile.”

“Kendinizi özel ve nadir insanlardan biri olarak görmen ukalalık değil. Bu kişinin kendine güvendiğinin, sahip olduğu değerlerin farkında olduğunun göstergesidir.”

“İnsanların yüz hatlarının ve bakışlarının karakterleri ve vicdanlarıyla ilgili ipuçları taşıdığına inanırım.”

“Her insanın karakteri farklıdır ve çaba gösterirsek, dinlersek, anlamaya çalışırsak her insandan eğitim durumu yada sosyal statüsü ne olursa olsun öğreneceğimiz çok şey vardır.”

“Ne olursa olsun insanlardan umudu kesmemek gerekir. Yoksa hayat çok çekilmez olur.”

“Bence her insanın içi karışıktır yada karışık olmalı. Bazı şeyleri sorgulamalı, kendinle mücadele etmeli insan. Ancak o zaman gelişebilir.”

“Mutluluk gibi hüzün de paylaşılmalı.”

“Hepimiz dayatılmış bir hayatı yaşıyoruz. Bu hayat bize ait değil. Sadece bize emredileni yapıyoruz. Konulan kurallardan ne kadar çok rahatsız olursak olalım yine de sözde yapıyoruz şikayetimizi, özde değil. Çünkü biz, “bana dokunmayan yılan bin yaşasın.” sözcüğünü kendine yaşam felsefesi seçmiş bir toplumun parçasıyız.”

“Evren’e ve içindeki bilgiye güven, her şey kolaylıkla sana gelir. Bir şey istediğin zaman isteğini içine ilet ve içinden gelecek yanıtı bekle, dinle. Hemen harekete geçip oldurmak için tüm sınırları zorlama. İsteğinin yolundan çekil ki evren sana tam istediklerini versin.”

İkinci öykü, Vitrin Mankenidir. Rojan’ın hayali mankenler gibi podyumda yürümektir. Çalıştığı dükkandaki mankenleri özenle giydirir, hayallere dalardı. Bir gün abisi ve babası ortadan kaybolur ve kendisi son anda imam’ın elinde kurtulduğunda hayal dünyasında çıkar ve ölen annesinin isteği olan kendisinin okumasıdır. Artık Rojan annesinin isteğini yerine getirmeye karar verir ve ders çalışmaya başlar.

“İki şey aklın eksikliğini gösterir: Konuşulacak yerde susmak, susulacak yerde konuşmak.”

“Bu yüzden önemli değil şehir, isim hep boş, dolu olan ne dersen insan derim, yürek derim.”

Üçüncü öykü İki Mektup’dur. Ressam Funda ve Kahya Kete’nin aşkını anlatır fakat bu aşkın bir engeli vardır. O da Kete’nin Hayat adlı birisiyle ilişkisi olması ve annesinin Hayat’la evlenmesini istemesidir. Funda ilişkiyi bitirir ve Kete’de ses çıkarmaz. Kete’nin Hayat’a yazdığını düşündüğü iki tane mektup bulur fakat bu mektupları Kete değil, Babür adlı biri yazmıştır. Fakat mektubun sabihi bilinmiyor.

“Kırgınlık kimlik değiştirdi ve vazgeçiş oldu benim için. Unutmanın en ağırı unutamadan unutmaktır.”

“Kiraz ağacını anlat bana, nasıl yalnızlıktan sıkıldığını ve sonunda sarmaşığın büyüyüp ona sımsıkı sarıldığını anlat!”

Dördüncü öykü ise Altı Bahriyelidir. Baki ve oğlu Tekin adaya Baki’nin eski arkadaşlarını ziyarete gitmeleriyle başlar. Dünya o kadar küçüktür ki hayat hepsini bir araya getirir. Ölen ve yaşayanlarını.

“Dostluk, kendinden olanı vermektir, paylaşmaktır. Sevdiğine karşılıksız çıkarsız yaklaşmaktır.”

“Sevgi tüm engellere rağmen almaktır, bakıştır, tebessümdür, içten bir kucaklaşmadır.”

“Hislerinden utanma, hislerin hatalı da olsa sana aittir.”

“İnsanı kendi ölçünde değil onun olduğu ölçüde kabullen ki acı çekmeyesin.”

“Hayat insanı bir ressamın palet ve fırçası misali bütünler. Duygu palettir, düşünce ise fırçadır. Güzel duygu ve düşünceler en mükemmel motifleri çizer. Bir pınar gibi ruhunu besler.”

Son öykü ise Yılkı Trendir. Şimşek adlı tren, artık eskisi gibi hızlı gitmez. Bu yüzden son kez yolcularını alır, istasyona bırakır ve görevini yerine getirmenin avuntusuyla kendinin yok edilişine sesini çıkartamanın öyküsüdür.

“Eğer inanırsan yani yürekten inanırsan ayağına tek taş dahi değmez.”

Fulden Ufacık

İstanbul Üniversitesi’nde işletme eğitimi gören Fulden, okuduğu kitaplar ile kitap sevgisi aşılamayı amaçlıyor. Onun istediği hayatınızdaki dertlerden beş dakika bile olsa uzaklaşıp başka dünyalara yelken açmanızı sağlamak.

You may also like...