Yavaş yavaş ölmedik mi? Güzelliklerden vazgeçtik ve önemsememeye başladık. Hal böyle olunca da yavaş yavaş öldük tabii. Öylesine yaşadık, yerimizde saymadık ilerledik belki ama hayallerimizi hep arkamızda bıraktık; onlara sımsıkı sarılarak yola koyulmayı bir türlü beceremedik.
Serinletici Sinema Kulübü’nde haftanın filmi Zootopia, hayal hatırlatıcısı görevini üstlenip bizi harekete geçmeye teşvik ediyor. Hayallerinizi önemseyin ve kendinize gelin!
Yetinmeyi bilmek…
‘Hayallerimizden vazgeçtik ve yetinmeyi bildik.’ Bu öğüdü veriyorlardı çocuklarına. Ne de olsa onlar birer tavşandı ve en önemlisi de havuç üreticiliği saygın bir meslekti. Güvenliydi, böyle gelmiş böyle giderdi. Anne ve babasının Judy’ye ve kardeşlerine sürekli tekrar ettikleri şey buydu. Bir tavşan, bir tavşan olarak yaşamalıydı.
Peki ya hayaller?
Fakat Judy’nin hayalleri vardı. O bir polis memuru olmak ve dünyayı daha iyi bir yer yapmak istiyordu. Ne de olsa burası modern memelilerin yaşadığı bir metropolisti. Burası Zootopia idi. Burası hayallerin gerçek olduğu şehirdi. Ve Judy hayallerini hırsıyla harmanlayıp polis olmayı başardı. Ailesi de dahil olmak üzere herkes şaşkındı. Azminin ve kararlılığının karşılığını alacaktı iyimser polis memuru Judy Hopps.
Zootopia ben geldim!
Bu düşüncelerle başladı Zootopia’ya olan yolculuğu. Polis üniformasını giydi ve soluğu merkezde aldı. Kötü adamları yakalayacak, iyilerin hayatını kurtaracak, adaleti sağlayacak ve dünyayı kurtaracaktı. Tabii bunlar bir tavşan için çok üst düzey hayallerdi. Polis merkezinde Judy’ye layık görülen park cezası kesme göreviydi. Bu Judy’nin hayallerine savrulan en büyük darbeydi.
‘Tavşancık’
Judy, kendinden daha büyük ve yırtıcı hayvanların arasında kalmış bir tavşandı. Herkesin ortak fikri, bir tavşancığın burada ne aradığı idi. İlk başta hevesini kaybeden Judy, bir kayıp vakasını üstlenerek polisliğe doğru ilk büyük adımı atmış oldu. Bu vakada ona yardım eden biri daha vardı. Düzenbaz tilki Nick, küçük dalaverelerinin ortaya çıkmaması için Judy ile anlaşma yapmıştı.
Olay çözülememişti…
Polis memuru Judy ve zorunlu görevdeki Nick, yalnızca kayıp bir hayvanı değil, pek çok kayıp hayvanın bulunmasını sağlamışlardı. Fakat olay henüz çözülmemişti. Hayvanlarda gözlenen değişim onları bambaşka yaratıklar haline getirmişti. Adeta başkalaşım geçirmişlerdi. Yırtıcı hayvanların hepsi tehlikeli bir hale bürünmüştü. Herkesin aklına şu soru geldi: Hayatımız tehlikede mi?
Tehlike çanları!
Bu saatten sonra ulusal bir tehlike ilan edildi. Yırtıcı hayvanların her biri tehdit olarak algılanıyor, işten çıkarılıyor ya da tutuklanıyordu. Judy bu duruma kendisinin sebep olduğunu düşünerek işten istifa edip ailesinin yanına döndü. Eline yüzüne bulaştırdığı hayallerinden bir daha bahsetmeyecek ve daha turuncu bir şeylere yönelecekti: Havuç üretecek ve satacaktı. Hayatı bundan ibaret olacaktı.
Belki de…
Belki de çok erken pes etmişti. Hayallerini küçümseyen insanların karşısında çabucak geri adım atmıştı. Başarısız olmuştu fakat düzeltebilirdi. Bu düşünceyle bir kez daha yola çıktı Judy. Bu kez ne olursa olsun bu olayı çözmeye kararlıydı. Tabii arkadaşı tilki Nick ile birlikte. Bir tavşan ve bir tilki birlikte hareket ederek dünyaya adaleti getirmeyi başardılar.
Vazgeçme!
Kimse kolay olduğunu söylememişti. Her zaman için kaybetme riski vardı. Ama bu kez kaybedilecek şey yalnızca hayaller değil masum hayatlar da buna dahildi. Müthiş bir cesaret örneği gösteren Judy ise örnek bir vatandaş ve örnek bir polis memuru idi. Bazıları onun can sıkıcı bir tavşancık olduğunu düşünebilirdi fakat onun en sevdiği kelime ‘vazgeçme’ idi.
Hayallerinden vazgeçmeyen herkese iyi seyirler, mutlu pazartesiler…