Euro 2024’ü neden kaybettik?: “Birlikte Paylaşamadık”

Share

“Share Together”, yani “Birlikte Paylaşalım” sloganıyla 2024 Avrupa Futbol Şampiyonası’nı düzenlemeye aday olan Türkiye, UEFA oylamasında Almanya’ya kaybetti ve 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası ile 2020 Olimpiyatlarından sonra bir kez daha bir büyük organizasyonu düzenleme şansını finalde kaybetti. Serinletici Editörü Anıl Yazar, Türkiye’nin neleri yanlış yaptığına dikkat çekmeye çalıştı.

2005’te UEFA Şampiyonlar Ligi finali, 2009’da UEFA Kupası finali, 2013’te 20 yaş altı Dünya Kupası, 2001’de Avrupa Basketbol Şampiyonası, 2010’da Dünya Basketbol Şampiyonası ve son olarak da 2017 Avrupa Basketbol Şampiyonası gibi önemli organizasyonlarda ev sahibi olan Türkiye, Euro 2016’dan sonra 2024 için de aday oldu. 2016 için Fransa’ya kaybeden Türkiye’nin karşısına bu kez de Almanya rakip olarak çıktı. Ve sonuç ne yazık ki yine hayal kırıklığı oldu.

2024 Avrupa Şampiyonası’nı Almanya’ya kaptırmamızda etkili olan etkenlerden; her iki ülkenin dosyalarındaki ve sunumlarındaki farklılıkları, yine iki ülkenin sahip olduğu sosyo-kültürel farklılıkları ve Türkiye’nin Avrupa’da sahip olduğu ve son yıllarda gittikçe bozulan imajına kadar çeşitli etmenleri sıralamaya ve irdelemeye çalışacağım.

İlk olarak başvuru dosyaları ve sunumlardan başlamak gerekirse Almanya 866, biz ise 1206 sayfalık bir başvuru dosyası sunduk UEFA’ya. Dosyalarda genel olarak şehir ve statlar, ülke liderlerinin olduğu kısımlar ve geçmiş organizasyon tecrübeleri kısımlarını daha detaylı incelediğimi belirtmem gerek. Almanya stat ve şehirler konusunda sade ve kısa bir bölüm ayırırken biz dosyanın genelinden de anlaşılacağı üzere bu bölümü bir hayli şişirip, işi turistik tanıtıma çevirmişiz. Üstüne üstlük daha Ankara’ya yapılması planlanan ancak daha çivi bile çakılmamış, hatta inşaat arazisinde hala eski stadın yıkıntılarının olduğu alanı da bitmiş gibi göstermişiz.

Ülke liderlerinin olduğu kısımları karşılaştırırsak da, Almanya bu konuda daha özenli ve etkileyici ifadelerle bir bölüm hazırlamış. Türkiye’de ise bu kısım, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, UEFA Başkanı Ceferin’e yazdığı ve “Tam destek veriyoruz” mektubuyla alelade geçiştirilmiş.

Geçmiş turnuvalar tecrübesinde de Türkiye geçmiş yıllarda gerçekleştirdiği büyük organizasyonların yanında Konya’da gerçekleştirilen Nasreddin Hoca Festivali’ni de belirtmiş. 2006’da Dünya Kupası düzenlemiş bir ülkeyle bu şekilde rekabet etmek imkansız.

Kararın açıklanacağı gün büyük bir infiale neden olan tanıtım filmlerine gelelim. Almanya kendi yazdığı bir senaryoyla tüm ülke taraftarlarının olduğu ve futbolun kucaklayıcı yönünü gösteren temaya dayalı bir tanıtım videosuna sahipken biz anlamsız bir şekilde Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ağırlıklı bir tanıtım videosu hazırlamış ve stat görüntülerinde de gerçek kareler yerine animasyon görüntülerini kullanmışız. İşin Nusret kısmından bahsetme gereği duymuyorum. Almanlar ise Euro 2024 finalinin görüntüleriyle başlanan videoda, çeşitli ülke taraftarlarının yan yana maç izlediği, insanların evlerinde maçları takip ederken eğlendiği(hatta bira tokuşturduğu) ve videonun sonunda da “Kazanan futbol” sloganıyla sonlandırılan bir tanıtım filmi hazırlamış. Sunum dosyasında yer alan stat vb. bilgileri tanıtım filmine de ekleyerek gereksiz bir tekrara düşmek istememişler. Tanıtım filmlerinden anlaşılacağı üzere Almanya Futbol Federasyonu, hükümetleri çok gönüllü olmasa da yaptıkları başarılı kurumsal iletişim çalışması ve pazarlamayla bizi mağlup ettiler.

İşin bir de sosyo-kültürel, ekonomik ve siyasi boyutu var. Ülkemizde, ‘Bizi sevmiyorlar, istemiyorlar’ sıkça dile getirilen bir argüman olarak duyulmakta. Peki biz iğneyi kendimize batırmayı denedik mi, deniyor muyuz? Bence hayır. Toplum olarak baştan aşağı her geçen gün büyüyen ve çevresine zarar veren bir narsistlik içindeyiz. Empati yeteneğinden yoksun olmamız, farklı görüşlere tahammül edemememiz… İşin özüne mental olarak da baktığımızda, böylesine büyük bir turnuvayı düzenleyecek sosyo-kültürel olgunluğa sahip değiliz. Aranızdan, ‘Basketbol şampiyonlarını nasıl düzenledik o zaman?’ sorusunu soranlar olacaktır. Burada bence basketbol seyircisiyle, futbol seyircisi arasındaki sosyo-kültürel fark işin içine giriyor. Basketbolun bu konuda daha ‘elit’ olduğunu söylememiz yanlış olmaz. Aday şehirlerden birinde oynanacak bir maç öncesi alkol alan taraftarlara, alkol alması veya giyim tarzı nedeniyle bir sözlü/fiziki saldırı olmayacağını garanti edebilir miyiz? Ne yazık ki hayır!

Bu tarz büyük turnuvalarda taraftarlar için oluşturulacak büyük Fan Zone’lar elzem. Ancak ülkemizdeki çarpık kentleşmeyi(depremde toplanma alanlarını alışveriş merkezi yaptık) düşündüğümüzde bu konuda da büyük bir sıkıntı yaşayacaktık. Bir diğer sorun da konaklama bana kalırsa. Aday şehirlerimizden biri de Eskişehir’di. Ben Eskişehirli biri ve Eskişehir’de yaşayan biri olarak söyleyebilirim ki, turnuva bize verilseydi Eskişehir’in şu anki otel sayısı ve kapasiteleri düşünüldüğünde gelen taraftarların çoğu dışarıda kalırdı. Ki şunu da eklemek lazım ki Eskişehir bu ülkenin en modern ve çağdaş Anadolu şehri. Ama ben sanmıyorum ki bizim 2024 planlamasında Eskişehir ve diğer aday şehirlerdeki konaklama problemi gerçek anlamda düşünülmüş olsun ve UEFA’ya bu konuda garanti verilsin. Zira Ceferin de neden Almanya’yı seçtikleri yönündeki açıklamalarında, Türkiye’nin konaklama ve ulaşım konularında yeterli altyapıya sahip olamamasının etkili olduğunu belirtmiş ve benim argümanımı desteklemiş.

İşin en önemli boyutu da politik bana kalırsa. 2020 Olimpiyatları öncesi yaşanan Gezi Parkı Olayları’nın 2020 Olimpiyatları için yarıştığımız ve kaybettiğimiz Japonya karşısında bize büyük bir handikap yarattığı söylenmişti. Japonya ile 2020 için yarıştığımız sırada, dış basındaki yorumlarda öne çıkan konular; ülkedeki toplumsal, siyasal gerilim ve bu gerilimin ilerleyen yıllarda daha da derinleşmesiydi. Bunun yanında daha iki sene önce bir darbe girişimi atlatmış ve ardından da gergin geçen bir referandum ve genel seçim geçirmiş bir ülkenin güven vermemesi de şaşılacak bir durum değil. Buradan hareketle Japonya’ya da, Almanya’ya karşı da geride kalma nedenlerini sadece basit ve yetersiz sunum ve tanıtım filmleri yada UEFA’nın lobi faaliyetlerine bağlarsak bundan sonraki adaylık süreçlerinde de hüsrana uğrarız ne yazık ki. Bu konuda hem iğneyi hem de çuvaldızı kendimize batırmak zorundayız.

Ve son olarak yazıya başlığını veren argümana gelelim. Birlikte paylaşamadık, çünkü ülke genelinde bile Türkiye’nin bu turnuvayı düzenlemeye aday olduğunu halkın yarısından fazlasının haberdar olduğunu düşünmüyorum. Sadece aday şehirlerde yer alan meydan ve alışveriş merkezlerinin önüne “Share Together” yazısı dikmekle iş bitmiyor maalesef. Halkın da işin içine girdiği, daha katılımcı bir iletişim projesi gerçekleştirilebilirdi. Almanya’da da halkın ve hükümetin bu turnuvanın düzenlenmesi için çok destek verdiğini söyleyemeyiz. Ancak Almanya’nın hazırladığı tanıtım filminde işlediği temayla ve sunum dosyasıyla bunu bertaraf etti. Tabii tüm bunlar olurken de Türk spor basını olayları irdelemek ve yanlış noktaları eleştirmek yerine pembe tablo çizdi. Ama oylama sonunda durum 12-4 Almanların lehineydi ve Almanlar kazanmasına rağmen biz kaybetmiş olduk.

Anıl Yazar

Üniversite'ye kadar lisanslı olarak basketbol oynayan ve 2008'den itibaren internet sitelerinde editör ve yazarlık yapmaya başlayan Anıl Yazar, Hürriyet gazetesi ve Nesine.com'da kadrolu olarak çalıştı. Londra'da, BBC Türkçe Servisinde de staj yapan ve burada BBC'nin eğitimlerine katılan Yazar, Serinletici'de spor içerikli yazılarının yanında gazetecilik başta olmak üzere hayatın diğer alanlarına dokunan yazılar yazıyor. Halen internet spor medyasında aktif olarak çalışan Yazar, Ankara Üniversitesi Gazetecilik Bölümü ve Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İşletme Bölümü mezunudur. Ankara Üniversitesi Gazetecilik Bölümünde yüksek lisans eğitimini devam ettiren Anıl Yazar, futbol, basketbol ve Formula 1’le ilgili yazılar yazması sebebiyle takipçisi olduğu bu konuların dışında bir tarih meraklısı ve farklı ülkeleri, kültürleri keşfetmeyi seven bir gezgindir.

You may also like...