by Serinletici Sinema Kulübü’nde bu hafta kaderin hafıza ile imtihanına tanık olacağız. Haftanın filmi ‘50 First Dates’ kendinize, sevdiğiniz kişi için neleri göze alırsınız sorusunu sormanızı sağlayacak…
Yaşam amacı…
Henry Roth, başarılı bir veterinerdi. İş yaşamında yakaladığı bu başarıyı ne yazık ki özel yaşamında yakalayamıyordu. İşin gerçeği şu ki, yakalamak istemiyordu. Ciddi bir ilişkiye gerek yoktu, bol bol eğlenmek lazımdı, ne de olsa hayat çok kısaydı, tadını çıkarmak lazımdı vs vs… Henry, geleceğini planlamıştı. Eninde sonunda tekneyle Alaska’ya gidecek ve sualtındaki canlıları inceleyecekti. Bu durum Henry’nin adeta yaşam amacıydı. Henry bu planları yaparken kader de kendi planını devreye sokmak için kenarda bekliyordu.
Güzel bir başlangıç.
Henry hayatından bir hayli memnundu. Ve bu memnuniyet güzel bir kızın karşısına çıkması ile neredeyse mükemmel bir hal almıştı. Henry bu güzel kıza tam anlamıyla vurulmuştu. Kendi başına kahvaltı yapan bu güzel kız, aklını başından almıştı. Haliyle Henry ertesi gün soluğu tekrar aynı cafe’de aldı. Bakmaya doyamadığı güzel kız da oradaydı. Tek başına kahvaltı yapıyor ve tabağındaki waffle’dan bir ev inşa etmeye çalışıyordu. Tek sorun ise evin kapısıydı. İşte burada da devreye Henry giriyordu. Elinde kürdan parçası ile soluğu güzel kızın yanında aldı ve ‘tatlı bir tanışma’ ile güzel bir başlangıç yapıldı.
Kısa süreli hafıza kaybı…
Lucy ve Henry durmadan konuştular, güldüler, eğlendiler. Ertesi gün aynı yerde buluşmak üzere ayrıldılar. Ve ertesi gün geldiğinde Henry’i büyük bir şok bekliyordu. Bir gün önce tanışıp birlikte gülüp eğlendiği o sevimli kız gitmiş, onun yerine Henry’e sapık muamelesi yapan ve kim olduğunu dahi bilmeyen biri gelmişti. İçine düştüğü durum hayret vericiydi. Cafe’dekilerden olayın gizemini öğrenmesi uzun sürmedi. Lucy geçirdiği kaza sonucunda kısa süreli hafıza kaybı yaşıyordu ve 12 saat önce olanları asla hatırlamıyordu.
‘Unutkanlık meselesi’
Lucy’nin ‘unutkanlık’ meselesi Henry’i derinden etkilemişti. Aslında yapması gereken ne o cafe’ye bir daha gitmek ne de Lucy’i bir daha görmekti. Fakat kendine hakim olamıyordu. Lucy’e takılıp kalmıştı. Aslında hayatında bir şeylerin eksik olduğunu hissetmişti Lucy ile, dahası cevabın onda olduğuna dair bir his vardı içinde. Sonraki günler Henry’nin Lucy ile her gün yeniden tanışmasıyla geçti. Her gün yeni biri oluyor ve Lucy’i kendine aşık etmeye çalışıyordu. Bazı günler şans ondan yana olurken bazı günler de hayal kırıklığı ile sonuçlanıyordu.
Kandırmaca.
Ne olursa olsun Henry mücadele etmekten vazgeçmiyordu. Lucy için her yeni gün mücadele etmeliydi. Buna tüm hayatı boyunca dayanabilir miydi, bundan emin değildi. Ama Lucy olmadan bir hayat da düşünemiyordu. Onun birlikte geçirdiği güzel zamanları hatırlayamaması canını acıtıyordu. Lucy’nin hayatındaki ‘Henry’ faktörü genç kızın ailesinin de dikkatini çekmişti. Henry, ailesinin Lucy ile böylesine güzel ilgilenmesine sevinmişti fakat Lucy’nin her yeni günle birlikte yeni bir kandırmacaya başlaması hoşuna gitmiyordu.
Hatırlıyordu…
Gel zaman git zaman Lucy’nin kalbi, eksilen hatıraların ağırlığında ezilmeye başladı. Henry ise çözümü Lucy’den uzaklaşmakta buldu. Herkes için en iyisi buydu. Peki ama herkes için en iyisi olması, doğru olduğu anlamına mı gelmeliydi? Lucy’nin hafızası belki Henry’i hatırlamıyor olabilirdi; fakat kalbi hatırlıyordu, elleri hatırlıyordu, dudakları hatırlıyordu, rüyaları hatırlıyordu. Beyni Henry’i tanımadığını söyleyebilirdi; fakat kalbi ona yanıldığını söylüyordu.
Henry’nin aşkı karşılık bulmuştu. Lucy her yeni gün Henry’e aşık oluyor ve diğer sabah her şeye yeniden başlıyorlardı. Korkunçtu, berbat bir durumdu; fakat bu durum onları yıldırmadı. Bu iki cesur genç aşık birbirlerinden vazgeçmeyip dünyaya kafa tutmaya karar verdiler. Dolayısıyla ilham kaynağımız olmayı fazlasıyla hak ettiler.
İyi seyirler…
Serinletici Sinema Kulübü puanı:
Fragman:
