Biz bu saçları boş yere beyazlatmışız. Hiç de o kadar düşünmeye gerek yokmuş. Mide ağrıları, stresten al al olan yanaklar lüzumsuzmuş… İkinci şans denilen şey, bir hayli abartılmış. İkinci kez doğabiliyor muyuz şu hayata? Öyleyse ikinci kez bahşedilen şanslar da ne yazık ki mümkün değil.
Neredeyse tüm hayatımız boyunca sıralarda dirsek çürüttük, zannettik ki pek çok şey öğrendik; büyük diplomalar kazandık. Ne var ki en büyük dersleri 30’lu yaşlarımızda aldık.
Bencil ve acımasız olmak en büyük meziyetmiş şu hayatta, boş yere inceliklere dalıp gitmişiz.
Bambaşka bir cumhuriyetmiş bizimkisi. Değer verip karşılık görülmeyen, zaman aşımına uğrayan arkadaşlıkların ülkesinde yaşıyormuşuz meğerse.
30’lu yaşlar tam bir eleme çağı. Fazla eşyaları, fazla insanları hayatımızdan çıkarıp kendimize bolca zaman ayırdığımız bir altın çağ.
Adalet Ağaoğlu Dert Dinleme Uzmanı adlı romanında şöyle bahsetmiş içinde bulunduğumuz durumu: “Büyük incelik ve iyilik hassasiyeti, kötülüğün kötüsünden daha mı beterdir acaba? Ömrüm bunun yanıtını aramakla geçecekti ve öyle oldu galiba.”
Biz aradığımız yanıtı bulduk. 21. yüzyıl insanları için incelik ve iyilik pek bir demode kaldı.