Cahit Zarifoğlu Acz ile Ceht Arasında Bir Ömür – Selçuk Atay

Share

Bana göre bir şairi anlamanın en iyi yolu onun hayatına bakmaktır. Ancak Cahit Zarifoğlu için şair ve şiir birbirinden ayrılmalıdır.

“Çoğu kez şiirin şairden bağımsız olduğunu düşündüm. Bu nedenle olacak şairliğime hiç sahip çıktığım olmadı. Yazdığım şiirle ilgili sorularla karşılaştım mı çok rahatsızım. Gide gide her türlü şiir sorusuna kızıyorum. Neredeyse ‘dokunmayın şiire’ diyeceğim.(…) Şiir kendisi var. Bir rastlantıyla değil, tersine bir özel iradeyle çıkıyor yeryüzüne.” Cahit Zarifoğlu

Bu yüzden ona saygı duyarak hayatını şiirleriyle bağdaştırmayarak okudum bu kitabı. Çünkü o şiirlerinin ayrı bir dünya olmasını, kendisinin ayrı bir dünya olmasını istemiş. Eğer böyle istediyse ben de bu düşüncesine uyarım diyerek başladım kitaba.

Kitapta onun hayatında bilmediğim yönlerini okumak hoşuma gitti. Yazarın sade dili, sizi onun dünyasına davet ediyor. Bir de hoşlandığım durum kitapta hayatını anlatırken yazarın kaynakçalardan yararlanması oldu. Bu sayede okuduklarınızın yaşandığına şahit olacaksınız. Kaynakçalarını sadece Cahit Zarifoğlu’nun eserlerinden değil arkadaşlarının onun hakkında yazdığı eserleri de içene alarak oluşturması benim hoşuma gitti. Bu sayede bu kitapta onun hakkında kafanızda oluşacak düşünce netleşecektir.

“Bir ardıç ağacında hayatı gören Cahit Zarifoğlu o ağaç kadar yalnız, o ağaç kadar bereketli bir ömür geçirmiş; bu dünyada cismen hızlı ve fakat baki bir sesi yakalamayı başararak aramızdan ayrılmıştır. Hem nazmında hem de nesrinde kendi üslubunu yakalayabilen ender sanatkarlardandır.”

Bu yalnızlık kimi zaman çocukluğunun acısı olmuş, kimi zaman kendi isteği ile yalnız kalmış, kimi zaman da onu anlamadıkları için yalnız kalmış.

Yaşamını kuvvetsizliği ile çabasını bir arada tutarak yani acz ile ceht arasında bir ömür yaşamıştır.

Onun şiirinde önemli olan merkezde şiirin olmasıdır. Diğer tutkuları ise şiirine ve şairliğine katkıda bulunmuştur.

Okuduğum bir makalede;

“1960’ların ortasından itibaren ilk şiirleri yayımlanmaya başlayan Cahit Zarifoğlu, 70’lerin sonuna kadar şiir üzerine çok az yazmış ve kendisiyle çok fazla söyleşi yapılmamıştır. Dolayısıyla elimizdeki onun ilk dönem şiir anlayışını yorumlayabilmek için sınırlı sayı- da metin vardır. Buna rağmen bu az sayıdaki metinden yola çıkarak Zarifoğlu’nun İşaret Çocukları’nı (1969) ve Yedi Güzel Adam’ı (1973) yazdığı dönemlerde nasıl bir şiir anlayışına sahip olduğunu saptamak mümkün. 1974 yılında Gelişme dergisinde yayımlanan hayli uzun bir söyleşi, Zarifoğlu’nun ilk dönem poetikasını yorum- lamaya olanak veriyor.
Bu söyleşi daha başlığıyla belli bir şiir anlayışını ele vermektedir: “Hiç Kimse, Şu ya da Bu Şiiri Anlamak Zorunda Değildir. Şiirimi Bana Şikâyet Ediyorlar. Anlamıyorsa Niye Rahatsız Oluyor Bilmem? Ben de Botanikten Hiç Anlamam.” Her ne kadar bu söy- leşide “edebiyatın teoriğini yapmaktan hoşlanma[dığını]” ısrarla vurgulasa da, Zarifoğlu daha bu sözüyle bile teorik bir duruşa sa- hip çıkmak zorunda kalır. Bu teorik duruşun başka yansımalarını —özellikle şiirin anlamsız bulunması noktasında— aynı söyleşide bulmak mümkündür.

Söyleşiyi yapan Nazif Gürdoğan, yalnızca Zarifoğlu’nun değil bütün İkinci Yeni şairlerinin ve İkinci Yeni sonrasındaki şiir dilinin özerkliğini savunanların muhatap olduğu şu soruyu şaire sorar: “Şiirinizdeki imaj bolluğu vurgalamak istediğiniz ana temaları bi- raz gölgelemiyor mu?” Cahit Zarifoğlu, biraz kapalı biçimde sorul- muş bu soruyu açıklığa kavuşturarak “imge” ve “anlam” arasındaki o süreğen çatışmayı ortaya koyacak şu cevabı verir:

İmaj bolluğu mu? O da nereden çıktı. […] Bu imaj bolluğu sözünü getirip, bana bazı kişilerin söylediği gibi, siz de —kapalı bir şekilde— şiirlerimin anlamsızlığından dem vuracaksınız. Sorunuzun arkasın- daki asıl soru bu… Bunlara karşılık olarak, şunları hemen söylemem mümkün: […] Hiç kimse, şu ya da bu şiiri anlamak zorunda değildir… Şiirimi bana şikâyet ediyorlar. Anlamıyorsa niye rahatsız oluyor bil- mem? Ben de botanikten hiç anlamam…pardon ekonomi diyecek- tim…Neyse; o ya da bu; daha anlamadığım bir sürü şey var. Bilmek zorunda da değilim.

“Anlam” ve “imge” arasındaki bildik çatışmada kendi şiirini imge cephesinden savunan Zarifoğlu, bu savununun kaçınılmaz sonucu olarak, okurdan bir entelektüel sermaye talep ettiğini de dile getirir:
Ama biliyorum ki bu tarzda konuşmaya hakkım yok. Zira belirli yerler- de yazıyorum. O belirli yerlerin çok belirli yönleri ve amaçları vardır. Ve o amaç üzerindeki her şey belirgin olsun istiyorlar. Sloganlara kayalım, didaktik olalım ve söylev dili kullanalım istiyorlar herhalde. Bilirsiniz “ayran kabartmak” denir buna…Gelişmemiş okuyucuda bu vardır. Hedefe dürbünle bakmak gibi bir şey bu. Yürümeye başlarsan, ne uzun yollardan geçmen gerekir.

(…)

Cahit Zarifoğlu da, herkesin şiirden anlaması gerekmediğini dile getirirken şiiri botanikle ya da ekonomiyle karşılaştırmayı tercih eder. İddiası açıktır: Nasıl botaniğin ya da ekonominin kendine ait bir bilgisi varsa, şiirin de kendine ait bir bilgisi vardır ve şiir ancak bu bilgiye sahip olanlar tarafından anlaşılabilir. Bu talebin “imge” tartışmasında gündeme gelmesi de rastlantı değildir elbette. Şiiri anlamak isteyenler, önce gündelik dilin “anlam” talep eden anlayı- şından sıyrılmalı ve şiirin “imge” kavramında cisimleşmiş bilgisine sahip olmalıdır. Elbette böyle bir şiir herkese değil, ancak belli bir kitleye açık olacaktır.”

“Cahit Zarifoğlu’nun ilk şiirlerinde büyük oranda Cemal Süreya’nın etkisinde kaldığı hemen görülür. En başta sentaksı bozmada Cemal Süreya’dan çok şey öğrenmiş gibidir Zarifoğlu. Cemal Süreya bu ilişkiyi şöyle ifade eder: “Zarifoğlu’nun şiiri başlangıçta benimkiyle Sezai Karakoç’unki arasında kendine yer arar. O ara bana daha yakın olduğunu söyleyebilirim. Giderek kendini buldu.””
1970’lerdeki şiiri;

“Başlangıçta şiir sadece kendimden yola çıkarak, şairliğimden yola çıkarak yazıyordum. Zamanla angaje oldum. Aktüalitenin zorlamaları, yönlendirmesi oldu. Hama olayları cereyan ediyor. Onbinlerce temiz müslüman katlediliyor. Çocuklar, kadınlar. Derken içerde acılarımız… derken Afganistan…Kayıtsız kalamıyor ve bir şair olarak, görev duygu- sunun baskın olduğu şiirler yazıyorsunuz. Bu şiirlerin elbette, ayağının anlam olarak yere basması gerekli.”

Cahit Zarifoğlu’nun şiir serüvenini kendi ağzıyla okuyalım:

“Şiir kitaplarımın isimlerine sırayla bakarak gerçekten özel bir serüvene tanık olmak mümkün. İşaret Çocukları bir bakıma işaret edilen, gös­terilen, seçilen çocuklardır. Bunlarda birtakım manevî yetenekler vardır. Bunlar büyürler ve “Güzel Adamlar” olurlar. “Yedi Güzel Adam” başlıklı kitap ve içinde yer alan şiirler, bu güzel adamları anlatır. Fakat bunlar âdeta dünyevî, maddî bir mücadele içindedirler. Evet bir mücadele içindedirler. Soylu bir davanın kavgası­nı yaparlar. İçlerindeki soyluluk, manevî güç bu kitapta daha çok irilik, adale kuvveti, şecaat şeklinde belirginleşir. Öfkeli adamlardır, bunlar. İri gövdelerine, rüzgârlı başlarına rağmen ipince bir yürekleri vardır. Hassastırlar. Âşık olurlar. Sevgilileri, anlatılan bu atmosfer içerisinde biraz belirsizdir. İyi gören gözler, bu şiirleri okuduğunda sevgilinin zaman zaman bir kadın, zaman zamansa manevi bir özellik olduğunu görür. Davadır sevilen. Uğruna mücadele edilen şey İslâmî bir öz. Ama henüz tam yola koyulmamıştırlar. Bir anlamda kabukta seyrederler. İşte bu “Yedi Güzel Adam” kitabından sonra “Menziller” gelir. Bu güzel adamlar belli bir menzile doğru yola koyulurlar. Allah ve Peygamber sevgisi, dünya ihmal edilmeden ön plâna çıkmaya başlar. Ve tasavvufa algılama daha netleşir. İşte son kitabımız olan “Korku ve Yakarış” menzile doğru yol alan güzel insanların, bu müminlerin vardıkları bir makamdır. Korku ve Yakarış makamı. Tüm İslâmî de­yimiyle “Havf ü Reca” makamı. Bütün müminler bu makamda bulunurlar. Kor­karlar Allah’tan ama aynı zamanda umarlar. Beklerler. Allah’ın af ve merhameti­ni, lütuf ve keremini beklerler.”

Biyografi türünde eserler okumaktan hoşlanıyorsanız bu kitabı seversiniz.

Fulden Ufacık

İstanbul Üniversitesi’nde işletme eğitimi gören Fulden, okuduğu kitaplar ile kitap sevgisi aşılamayı amaçlıyor. Onun istediği hayatınızdaki dertlerden beş dakika bile olsa uzaklaşıp başka dünyalara yelken açmanızı sağlamak.

You may also like...