Tehlikeli Oyunlar – Oğuz Atay

Share

Oğuz Atay için kahramanları önemliydi. Anlatmak istediği her şeyi kahramanları ile aktarmak ister okuyucusuna. Bu kahramanlar onun iç dünyasının bir yansıması gibi gelir bana. Onlar konuştukça o da kendi sorunlarını çözmek ister. Sanki kahramalar onun için bir denizdir. O denizin dalgasıyla kahramanları düşünceleri ile çırpınır. Deniz durgunken ise kahramanlarında bir durgunluk bir sessizlik vardır.

Hayatı bir anda her şeyi yaşamak isteyen herkesin yaptığı her şeyi yapmak isteyen Hikmet Benol’un hikayesine konuk oluyoruz. Hayatı dolu dolu yaşamak ister. Herkes mutlu diye mutlu olmak ister. Herkes oraya gitti diye oraya gitmek ister. Herkes evlendi diye evlenir. Herkes sevdi diye sevmek ister. Herkes akıllı diye akıllı olmak ister. Hayatı yaşamalıydı bir çırpıda, bir anda. Ancak bu tempoda yorulduğunu hisseder. O bu dünyanın oyununa katlanamaz. Ve kendi oyununu yazmaya karar verir. Kendi oyununu yazmak için eşi Sevgi’den ayrılır ve gecekonduda yaşamaya başlar.

Gerçeklerin peşinden gitmek için kendini gecekondu mahallesinde bulduğunda düşüncenin tehlikesine tanık olmaya başlar. Gerçeğin peşinden gitmenin tehlikesini gördüğünde gerçekle oyun oynamaya karar verir. Bu oyun tehlikeli bir oyun olacaktır. Hayat da tehlikeli bir oyun değil midir?

“Fakat, Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. Fakat benim de sevmeğe hakkım yok mu albayım? Yok. Peki albayım. Ben de susarım o zaman. Gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? Sorarım size: Nasıl? Kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım.”

Hikmet hayatın içindeki oyuna karıştığında Hikmetler ortaya çıkmaya başlar. Bu Hikmetler de nedir böyle. Hayatta karşılaştığı her durum içine başka Hikmetler yaratmıştır. Bu Hikmetler bir arada bulunabilir mi?

Şimdi hayatınızı düşünün. Karşılaştığınız her durum karşısında aynı şekilde davranmadığınızı fark ettiniz mi? Hayattaki tehlikelere oyun şeklinde yaklaşan Hikmet kendini parçalayarak kendini hayatta tutmak için bölünen bir Hikmet. Bu bölünmeyi fark ettiğinde oyunlar da kendini gösteriyor. Kendini anlamak isterken Hikmet kendini oyunun içinde bulur.

“Bazı insanlar bazı şeyleri hayatlarıyla değil, ölümleriyle ortaya koymak durumundadır. Bu bir çeşit alın yazısıdır. Bu alın yazısı da başkaları tarafından okunamazsa hem ölünür ve hem de dünya bu ölümün anlamını bilmez; bu da bir alın yazısıdır ve en acıklı olanıdır. Bir alın yazısı da ölümün anlamını bilerek, ona bu anlamı vermesini beceremeden ölmektir ki, bazı müelliflere göre bu durum daha acıklıdır. Ben ölmek istemiyorum. Yaşamak ve herkesin burnundan getirmek istiyorum.

Bu nedenle, sevgili Bilge, mutlak bir yalnızlığa mahkum edildim. (İnsanların kendilerini korumak için sonsuz düzenleri var. Durup dururken insanlara saldırdım ve onların korunma içgüdülerini geliştirdim.) Hiç kimseyi görmüyorum. Albay da artık benden çekiniyor. Ona bağırıyorum. (Bütün bunları yazarken hissediyorum ki, bu satırları okuyunca bana biraz acıyacaksın. Fakat bunlar yazı, sevgili Bilge; kötülüğüm, kelimelerin arasında kayboluyor.)”

Oğuz Atay’ın kahramanları yaşanırken değil öldüğünde anlaşılıyor. Sanki Oğuz Atay bir ders vermek istiyor. Yaşarken anlaşılması gereken insanların sesini duyurmak istiyor. Yaşamak isteyen insanların anlaşılmasını istiyor Tıpkı kendisinin anlaşılmasını istediği gibi. Hayatın oyunu ile o da öldükten sonra anlaşılanların yanında yer alıyor. Sanki kendi geleceğini önceden görmüş gibi karakterlerini hayat ve ölüm arasındaki o çizginin tam ortasına koymuş.

Hikmet’in yaşamında gerçekler ve oyunlar iç içe harmanlandığında artık neyin gerçek neyin oyun olduğunu anlamaz.

“Oyunlar, gerçeğin en güzel yorumlarıdır. Bizim gerçek dediğimiz şey de, bazı güçlükler yüzünden iyi oynanamayan oyunlardır.”

Bana göre Oğuz Atay’ı zamanı geldiğini hissettiğiniz zaman okumaya başlamanız gerekiyor. Onun yazdıklarını anlamanın en iyi yolu bana göre bu. Ben o zamanı hissettim ve başladım. Okurken kelimelerin ve düşüncelerin ahenki ile dolaştım sayfalarda.

Hayat oyunsa bu oyunu en iyi şekilde oynayın.

“Bütün hayatımı, en ince ayrıntılarına kadar düşünerek hesapladığın iyiliklerin hayaliyle geçirdim albayım. Artık ne olacaksa olsun istiyorum.”

”İnsanlara kaptırma kendini, durmadan koşuşma, onlara uyma, insan bir makinedir, bir yerde bozulur, yavaş yavaş kullan aklını.”

”’Bütün gözler ona çevrilmişti’ diye yazarlar ya kitaplarda romancılar, ben bir yere girince bana öyle bakılsın isterim. Çocuklar bunu anladılar; hepsi de yeni bir ‘adam’ geldiğinin farkındaydı. Ben de onların yaşındayken ‘adam’ olmak hayata atılmak istiyordum. Önce hayata atıldım. Fakat bunu nasıl yaptığımı bir türlü anlayamadım. (Bir durumdan başka bir duruma nasıl geçtiğimi zaten bir türlü kavrayamam. Mesela, karanlıktan sonra birdenbire nasıl aydınlık olur, albayım? Siz hiç görebildiniz mi?) Herhalde bir süre, hiç kımıldamadan beklemeliydim; sonra hataya yavaş yavaş atılmalıydım.”

“Bazı sözler vardır, oğlum Hidayet, insan onlarsız edemez. Ölü noktaya gelmiş olan bir oyun, onlarla birden canlanır; akıcı, sürükleyici bir duruma gelir.”

“Bir yaşantıyı tam bitirmeli. Hiçbir iz kalmamalı ondan. Yeni yaşantılar için. Yeni yaşantılar için.”

”Hayır, kelimeler aldatıcıydı; kelimeler, bizi gerçeklerden uzaklaştıran küçük tuzaklardı.”

”İnsan görmekle bile bazı şeylerin ağırlığına dayanabilir, avunabilir, hayal kurmağa devam edebilir. Sen anlamazsın tabii. Anlamak için insanın bazı eksik yönleri olmalı.”

Fulden Ufacık

İstanbul Üniversitesi’nde işletme eğitimi gören Fulden, okuduğu kitaplar ile kitap sevgisi aşılamayı amaçlıyor. Onun istediği hayatınızdaki dertlerden beş dakika bile olsa uzaklaşıp başka dünyalara yelken açmanızı sağlamak.

You may also like...