by Sürükleyici dizi kervanına bir diziyi daha eklemiş olmanın mutluluğu içerisindeyiz şu sıralar. İlginç konusu ve anında aksiyona geçen agresif tavrıyla The 100, dünyamızın geleceğine dair bizlere birkaç korkutucu ipucu veriyor.
Öncelikle konusuna yabancı değiliz. Tema yine ‘dünyanın sonu’. Ama her son bir başlangıçtır mottosunu ellerine alıp evirip çeviren yapımcılar teknoloji ile ilkelliği aynı çerçevenin içine sığdırmayı başarıyorlar.
Yaklaşık yüz yıl önce nükleer Armageddon dünyayı yerle bir etmiş ve insanlığın sonunu getirmiş. Dünya üzerinde sağ kalan kişiler ise Ark istasyonuna binerek hiç bitmeyecek bir uzay yolculuğuna başlamışlar. Tabii uzay istasyonunda her şey yolunda gitmiyor. Çok katı kurallarla yönetiliyorlar ve ölüm cezası herkesin ensesinde…
Yıllar içerisinde Ark’taki enerji ve yiyecek stokları tükenme noktasına geliyor. Konsey toplanarak 18 yaş altı hapiste olan 100 suçluyu yeryüzüne göndermeye karar veriyorlar. Yeryüzünde yaşamın olup olmadığını öğrenmek için daha iyi bir yol yok sonuçta.
Ve 100 suçlu dünyaya fırlatılıyor…
Her biri pek çok suça karışmış 100 suçlunun arasında dünyaya adım attıkları anda tartışmalar ve gruplaşmalar başlıyor. Bellamy, Finn, Octavia ve tabii ki Clarke’ın önderlik ettiği hikaye, yeryüzünde yalnız olmadıklarını anlamalarıyla başka bir boyuta taşınıyor.
İlkel bir yaşam süren yeryüzü insanlarıyla amansız bir savaşa giren ve sayıları git gide azalan 100 genç suçlu, kendi içlerindeki kavgayı bir kenara bırakıp düşmana karşı birleşiyorlar.
Dünyada bunlar yaşanırken Ark istasyonunda da çatışmalar ve kavgalar sürüyor. Çareyi dünyaya dönmekte bulan Ark istasyonu, tüm tehlikeyi göze alarak çocuklarına kavuşmak ve yaşamlarını sürdürebilmek için yeryüzüne doğru yola çıkıyorlar.
100 genç suçlu, yeryüzü insanları, Ark halkı, dağ insanlarının güç ve ittifak savaşını; dört farklı ırkın yeryüzüne hakim olma çabasını sürükleyici bir şekilde izliyoruz.
