Birinci Kıyamet / Güneşin Battığı Yer – Buğra Gülsoy

Share

Bu kitabı okurken aklıma Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan adlı romanında geçen şu sözler geldi:

“İçimizde şeytan var… Can kırıkları var. Nefret var, yalanlar var… Bir yanımız bizi çoktan terk etmiş, kaçıyor… Melankoli ve hüsran var… Keşke bazı geceler hiç sabah olmasa.”

Tam olarak bu cümleleri hissettim okurken.Sanki bu cümleler romanın ana karakterini anlatıyor. Geçmişinden, kendinden kaçmaya çalışan ama içindeki öfkeyi susturamayan Sabri Mahir.

İçimizde bir kötülük mü var ? Kötülük tam olarak neyi ifade ediyor? Özgür olmak için kötülük ile savaşmalı mıyız? Yoksa içimizde romanda Sabri Mahir’in içindeki öfkesine taktığı isim gibi bir canavar mı var? Bizim yaptıklarımızı, düşüncelerimizi kim kontrol ediyor biz mi yoksa içimizdeki öfke, kin, nefret mi?

Sizleri 1910 yılına o eski zamanların Dersaadet’ine götüreceğim. Der Farsça kapı anlamına geliyor. Mutluluğun kapısı, Pera, Galata, eski İstanbul sokaklarına doğru bir yolculuk yapalım. Sabri Mahir’in hayatından esinlenerek yazılmış bir roman anlatacağım sizlere. Ben bu romanın içinde aşkı, sevgiyi, nefreti, kini, öfkeyi, çaresizliği buram buram hissettim.

Birinci Dünya Savaşı’nın çatlak seslerinin duyulduğu zamanlar. Irkçılığın nefesini hissettirdiği ve bu nefesin bir esinti ile fırtınalar çıkardığı bir zaman. Şimdi günümüzde yaşanan olayları düşünmenizi istiyorum. Buğra Gülsoy’un romanda dediği gibi “babalar neyse evlatlar da odur” cümlesini geçmiş-gelecek arasındaki bağı düşünürken ders çıkarmak yerine geçmişin tekrarı olduğunu fark ettiğimde insanların nerede yanlış yaptığını sorgulamaya başladım.

Kitabın konusunu Buğra Gülsoy ile yapılan röportajdan sizlere aktaracağım:

“Aynı anda iki hikaye anlatıyor… Biri gerçekten yaşamış bir karakter olan Sabri Mahir’in öyküsü… 1900’lü yıllarda Mektebi Sultan-i’de okurken GS’da futbol oynuyor. Tevfik Fikret de o dönemin okul müdürü. Sabri’nin öfkesiyle çok ciddi bir sorunu var ve buna bir çözüm bulabilmek için Tevfik Fikret’le o dönemin edebiyat öğretmeni Mösyö Ravel boksu gündeme getiriyorlar. Sabri, böylece öfkesini dindirmek için boks yapmaya başlıyor. Ama öfkesi dinmek yerine bir şekilde kendi kıyametine yol açıyor ve sonunda ülkesinden vatanından ve topraklarından kaçmak zorunda kalıyor. Sevdiği kadın Pera’yı da arkasında bırakarak… Aslında hikaye böyle başlıyor… Sabri gidiyor ama gittiği yer de kıyametin koptuğu yer.”

Yazarın ilk romanı. Dilini çok beğendiğimi sayfaları çevirirken akıp gittiğini söylemek istiyorum. Benim okumaktan en çok hoşlandığım eserler; beni kendine çeken aynı zamanda hayatı sorgulamamı saylayandır. Bu sorgulamalar sayesinde hayatımı gözden geçiririm. İşte bu ilk roman bende bu duyguları hissettirdi.

Okurken keyif alacağınızı düşünüyorum. Serinin ilk kitabı olduğunu bilerek okursanız sizin için daha iyi olur. İkinci kitap da yakında çıkacakmış. Eğer bu tarz romanlardan hoşlanıyorsanız tavsiye ederim.

“Az düşünen, çok inanandan korkun her zaman.”

“Pişmanlığa dönüşürsen eğer devam edemezsin yoluna.Yaşanan her kötünün içinde bir umut aramalı insan.Umudunu kaybedersen kötü de büyür içinde.”

“İnsan her koşula ayak uydurur ya da her koşul dönüşür insana.”

“İnsan kaybetmek kolay oğul.
Kazanmak zor olan.”

“Belki insanoğlu böyle doğdu, belki de sonradan öğrendik. Şiddetin içinde doğduğunda şiddetin kendisine dönüşürsün büyürken. Açlığını besleyen vahşet bir süre sonra seni ve çevreni yutmaya başlar, ta ki her şeyi yok edene kadar.”

“Belki de ikisi de aynıdır evlat.Kendi özgürlüğün için birinin canını alıyor olmak seni ne kadar özgür kılar ki ?”

Fulden Ufacık

İstanbul Üniversitesi’nde işletme eğitimi gören Fulden, okuduğu kitaplar ile kitap sevgisi aşılamayı amaçlıyor. Onun istediği hayatınızdaki dertlerden beş dakika bile olsa uzaklaşıp başka dünyalara yelken açmanızı sağlamak.

You may also like...