Serinletici Sinema Kulübü: Liar Liar

Share

Bazılarımız için yalan söylemek bir marifet, bazılarımız içinse yalan söylemek zorunda kalmak bir eziyet. Siz hangi taraftasınız bilmiyoruz ama bizler ne eziyete de de marifete inanırız. Bizler ‘katıksız dürüstlük’ hayranıyız.

Bu sebeple Serinletici Sinema Kulübü’nde bu hafta ‘Liar Liar’ filmi ile yanlış ve doğru üzerine ilginç bir yolculuğa çıkacağız.

Kazançlar ve kayıplar…
Fletcher Reede, başarılı bir avukattı. Mevzubahis kazanmak olunca Fletcher’ın karşısında hiç kimse duramazdı. Vicdanı onu terk edeli uzun zaman olmuştu, kalbinde hırs dışında hiçbir şeye yer yoktu. Tüm benliğini ele geçiren hırs ona büyük davalar kazandırırken hayatından da çok önemli şeyler feda etmesine sebep olmuştu. Karısını kaybetmişti, oğlunu işinin önüne koymayı akıl bile edememişti. Ailesi kendi hırsı ve bencilliği yüzünden parçalanmıştı; fakat Fletcher bu durumun da farkında değildi.

Garanti planlar.
Kazanmayı çok seven Fletcher, oğlu Max’in doğum günü partisine gitmemeyi de bu sebeple seçmişti. Patronu ile kuracağı samimi bir ilişki, işte yükselmesine daha çabuk yardımcı olurdu ne de olsa. Hayatını yalanlar üzerine kurmuştu, söyleyeceği küçük bir yalan, kimseyi etkilemezdi. Sonradan verilecek pahalı bir hediye ile Max’in başını döndürebilir, bu sırada da iş yerindeki statüsünü yükseltmeyi garantilemiş olurdu.

Bu, sihirli bir andı.
Fletcher bu vasat düşüncelerin peşindeyken oğlu Max yalnızca babasının doğum gününe gelebilmesini diliyordu. Babasının gelmeyeceğini anlayınca dileği yön değiştirdi. Kırılan çocuk kalbinden geçen tek düşünce babasının bir günlüğüne bile olsa yalan söylemeyi bırakabilmesiydi. Max dileğini tuttu ve mumları üfledi. Bu sihirli bir andı. Çünkü Max’in yüreğinden geçen bu dilek, en saf haliyle Feltcher’ın korkulu rüyasına dönüşüverdi.

Katıksız dürüstlük!
Fletcher, kendinde bir terslik olduğunu hissediyordu; fakat bunu değiştirmek için bir şey yapamıyordu. Kafasından geçen düşünceleri karşısındaki kişiye söylemekten çekinmiyor; kaba bir şekilde de olsa insanları kandırmak yerine katıksız dürüstlük ile baş başa bırakıyordu. Orta yaş krizine mi giriyordu acaba? Yoksa beyninde tümör mü vardı? Ona ne olmuştu böyle? Neden çenesini kapalı tutamıyordu ki?

Hınzır dilekler…
Trajikomik bir olaydı Fletcher’ın başına gelen. Mantıklı tek bir açıklaması yoktu. O halde Fletcher da bu işte mantık aramayı bırakıp en az hasarla sıyrılmaya çalışmalıydı. Başına gelenlerin nedenini bulmalıydı. Yaşadıklarının sorumlusu hiç de tahmin etmediği biri çıkmıştı: 5 yaşındaki oğlu Max ve mumları üflerken dilemiş olduğu hınzır dilek. Fletcher, bu durumu tersine çevirmeyi denedi. Bir pastanın üstüne kondurduğu mumları Max’e üfletti ve her şeyin düzeleceğini düşündü.

Gerçek hayat nedir ki?
Ne yazık ki işler pek de Fletcher’ın umduğu gibi gitmedi. Oğlunun dileğini geri alamamıştı. Mahkemede başına gelenler ile iyice anlamıştı ki hayatı rayından çıkmıştı. Peki ama hangisi gerçek hayatıydı? Fletcher bu imkânsız dileğin kendisini esir aldığı günde vicdanının ve kalbinin sesiyle baş başa kaldı.

Öncesi ve sonrası.
Küçük Max’in dileğinden önce ve sonra olarak ikiye ayrılmıştı hayatı adeta. Gerçeklere gözünü kör etmiş, ailesini önemsememişti. Kariyerine yeni başarılar eklerken hesap cüzdanını da kabartmanın peşindeydi. Eğer Max’in dileği olmasaydı hayatını heba edecekti. Bundan sonra ise ikinci bir şansa sıkıca tutunan biri olarak yaşamını sürdürecekti.
İyi seyirler…

Serinletici Sinema Kulübü puanı:

Fragman:

Neval Erbak

Kocaeli Üniversitesi Radyo, TV ve Sinema bölümü mezunu olan Neval, İletişim Fakültesi radyosunda yayınlanan ‘Dört Köşe’ adlı programıyla, Aydın Doğan Vakfı 23. Genç İletişimciler Yarışması İşitsel Dal/Müzik Programı kategorisinde 1.'lik ödülü kazandı. Neval, Serinletici'de kültür-sanat, yaşam-eğlence üzerine yazılar yazıyor.

You may also like...