Keyif Evi – Edith Wharton

Share

Sizleri 1890’lı yılların New York’un yüksek tabakasında yaşayan insanların yanına götüreceğim. Çıkarların kendini gösterdiği, paranın konuştuğu, entrikaların boy gösterdiği bir toplum. Çoğu kişinin o topluma ait olmak için çırpındığı, o toplumda kalmak için verilen mücadelelere tanık olacaksınız bu kitapta. Peki o topluma girmek ve toplumda bulunmak neden bu kadar önemli olsun ki?

Lily Bart o toplumun dışında bir hayatın nasıl olacağını bilmek istemeden, güzelliğinin kendisine verilmiş bu ödülü en iyi şekilde kullanmaya çalışarak, hayatını sürdürmektedir. Ancak bu toplumda sadece güzelliğinin ona yetmeyeceğini bilecek kadar akıllı bir kadındır. Eğer o yüksek tabakada yer almak istiyorsa iyi bir evlilik yapmak zorundadır. İyi bir evlilik iyi bir mevkidir ve mevkinin sağlam yerine Lily Bart adım adım ilerlemek zorundadır.

Eğer bir kız Lily kadar güzelse evlenmesi daha iyidir; o zaman soru soran çıkmaz. Bizim eksik örgütlenmiş toplumumuzda sorumluluklarını üstlenmeden evliliğin ayrıcalıklarını talep eden genç kadın için bir hüküm yok.”

Babası ve annesi öldüğü için halasının yanında yaşayan ve muhteşem bir baloyla sosyeteye tanılan Lily Bart’ın dar geliri ancak zengin bir koca ile çoğaltabilir. Güzelliğin simgesi olan bu genç kızı isteyen çok fazla kişi olmasına rağmen nedense evlenmek istemez ancak artık evlenmesinin gerektiğini anladığında zekasını ve güzelliğini kullanıp yüksek tabakadaki yerini sağlamlaştırması gerektiğini anladığında aşkın çekici yüzü kendini göstermeye başlamıştır.

Fakat o çağdaki bir kadının bir erkeğe göre isteklerinin peşinden koşmaya çalışması sanıldığı kadar kolay değilidir. Eğer yüksek tabakadaki bir kadın isteklerini yapmak istiyorsa zengin bir koca ile evlenmelidir.

“Erkekler ne kadar da sabırsız!’ diye düşündü Lily. ‘İstediği her şeyi elde etmek için Jack’in yapması gereken tek şey susup o kızın kendisiyle evlenmesine razı olmak; bense hesap etmek, çözüm bulmak, geri çekilip ilerlemek zorundayım, sanki yanlış bir adımın beni zaman dışı bırakacağı karmaşık bir danstaymışım gibi.”

İşte bu cümle kitabın özeti niteliğinde. Bir kadın ve bir erkeğin o dönemdeki eşitsizliğinin en iyi yansıması. Erkek kendisi için gelen fırsatı değerlendirir; kadın ise kendi fırsatını yaratmak zorundadır. Tıpkı Lily’nin kendisi için yaratması gereken zengin bir koca gibi. Fakat Lily o yüksek tabakanın zenginliğinden güzelliğinden yararlanmak istese de içindeki bir şey onu yapması gereken o evliliğe karşı hep engeller. Birçok fırsatı bir anda nedensizce fırlatır. O yüksek tabaka olmadan yaşayamayacağını bilir ancak yapması gereken şeyi yapmak içinden gelmez.

Hayat kendi kurallarını Lily’nin önüne fırlattığında Lily ikilemin ortasında bulur kendini. Ya beş parasız avukat Lawrence Selden ile aşkını yaşayacaktır ya da zengin bir koca ile evlenip yüksek tabakanın gözdesi olacaktır.

Lily’nin yaşadıklarını okurken onun için bir şeyler yapmak istedim. Hayat onun için yeni planlar ve entrikalar sunarken o güçlü olmaya çalışmaktadır. Peki ya gücün bittiği yerde ne olacaktır?

Yazar, yaşadığı üst tabakayı mizahi bir anlatımla eleştirmektedir. Dönem kitapları okumaktan çok keyif alırım ve yazarın dilini çok beğeniyorum. Lily’nin yaşadıklarını ve çevresinde geçen olayları okumak beni o dönemlere götürdü. O dönemi gözlerimin önüne getirten kitapları okumak benim için ayrı zevk. Özellikle de yüksek tabakanın eleştirildiği bu kitabı mutlaka okumalısınız.

“Sadece hoşlandığım kitapların iyi baskılarını elde etmek istiyorum.”

“Toplum, her insanın cennetindeki yerine göre değerlendirilmeye uygun döner bir nesnedir.”

“ Benim başarıdan anladığım,” dedi, “kişisel özgürlüktür.”

“Bu ülkede insan kendi yolunu kendi bulur.”
“Ama siz söylemeseydiniz ben yolumu bulamazdım.”
“A, işaret levhaları vardır –ama okumasını bilmek gerek.”

“Neden bütün bereketli fikirlerimize hayal, değersiz olanlara da gerçek deriz?

“İnsanın, sevilmediğini düşünmesi, kendisini önemsiz hissetmesinden daha az incitir, insan gururu da kayıtsızlığın düşmanca davranmanın gizli bir biçimi olduğunu varsaymayı yeğler.”

“ Ancak mantığın nüfuz edemediği beyinlerde genellikle kuşkunun içeri sızacağı bir çatlak bulunur.”

“Anlatılabilecek acı sadece yarım bir acıysa, o yaraya dokunan merhametin iyileştirme gücü de azdır.”

“Şafakta boğulmak karanlıkta boğulmaktan daha zordu.”

“Hayattaki sorunların yarısı sorun yokmuş gibi davranmaktan doğar. “

“Genellikle oyalanır zaman; ama tam onun yavaş geçtiğine inanmışken birden çılgınca, mantıksızca koşmaya başlar.”

“Dünyadan nefret etmek kolaydı, ama yaşayabileceği başka bir alan bulmak çok daha zordu. “

Fulden Ufacık

İstanbul Üniversitesi’nde işletme eğitimi gören Fulden, okuduğu kitaplar ile kitap sevgisi aşılamayı amaçlıyor. Onun istediği hayatınızdaki dertlerden beş dakika bile olsa uzaklaşıp başka dünyalara yelken açmanızı sağlamak.

You may also like...