Olağanüstü Bir Gece – Stefan Zweig

Share

Yaşadığımız bazı olaylar bizi değiştirir. Eski bildiğimiz kişiden başka kişiye dönüşürüz. Olayın gücü veya o olaya kattığımız anlam ile aslında var olan ama göremediğimiz o kişi ortaya çıkar. Bu yeni kişi ortaya çıktığında ise eskiden olduğumuz kişinin yaşadıklarına başka bir gözle bakarız. Eski anıları yaşayan kişi de biziz ama artık o eski kişiden eser kalmamıştır. İşte bu kitapta da 7 Haziran 1913 yılının bir öğleden sonrası seçkin bir burjuva olan ana karakterin fayton kiraladığı o gün başına gelenleri okuyoruz.

Ana karakter seçkin bir sınıftaki rahat ve her şeyi elde eden tasasız hayatında aslında yaşadığını bildiğinden habersiz günlerini geçirmektedir. Bir beden yaşıyor ama ruhu çoktan yapraklarını soldurmuş öylece bedene bakıyor. Hiçbir duyguyu hissetmeden yaşamak mümkün müdür?

Öğleden sonra tesadüfen gittiği at yarışında yaşadıkları ile kendisinde hiç hissetmediği bir duygu hissediyor. Sanki kanı yendiden kırmızı akıyor ve o kan hiç durmayacakmış gibi gürül gürül akıyor. Yaptığının suç olduğunu biliyor ama yaptığı şeyden sonra yaşadığını hissediyor. Hissederken yaşamın başka yönlerine bakmak istiyor. Atların ve insanların arasındaki o çekişmeyi , insanlardaki hırsın vücutlarına yaptıklarını hissetmeden bakarken kendini onların arasında buluyor. Aynı hırsın içinde kendine yol çiziyor. Çizerken de duygularının bu kadar açığa çıkmasına şaşırıyor ama duygularının peşinden gidiyor.

Ve bu duygularla kendini akşam serinliğine attığında yaşadıkları ve yaşayacaklarıyla kendi hayatını anlamaya çalışıyor. Belki de hiçbir zaman yapmadığı şeyler yaparak insan olmanın dayanılmaz hafifliğini hissediyor.

Kısa gibi görünen ama insanın kendini anlamasını sağlayan bu yolculukta Zweig’in bir kişi üzerinden yaptığı psikolojik analizlere şahit olacaksınız. Siz kendinizin kim olduğunu bulmaya hazır mısınız?

Zweig’in kitaplarına başlayacaksanız bu kitabıyla başlamamızı tavsiye ederim. Çünkü olayın ve yaşanılanların etkisini ben son 30 sayfada hissettim. Ancak Zweig’den bir kaç kitap okuduysanız bu kitaba mutlaka bakın.

“Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar.”

“Kendi kendimi anlamaya başladığımdan beri diğer pek çok şeyi de anlıyorum: Açlıkla bir vitrini seyreden birinin bakışları beni kahreder, bir köpeğin neşeyle sıçrayışı büyüleyebilir. Bir anda her şeyi görmeye başladım, artık hiçbir şey sıradan değil benim için.”

“…Çünkü tek bir sözcüğün bile ne kadar çok anlama gelebileceğini, nasıl zıt yönlere çekilebileceğini fark edince korkuyorum.”

” Etrafımı saran karanlık ağaçlar bana fısıldıyordu. ve ben onları seviyordum. Yıldızlar yukarıda pırıldıyor ve ben onların aydınlık selamlarını soluyordum. Bir yerlerde söylenen şarkılar işitiyor ve benim için söylendiklerini düşünüyordum. Yüreğimdeki kabuğu kırdıktan sonra bir anda her şey benim olmuştu, kendimi bırakmamın, kendimi armağan etmemin sevinci içimde kabarıyordu. Birilerini sevindirmenin ve bundan sevinç duymanın ne kadar kolay olduğunu hissediyordum: İnsanın kendini açması yeterliydi, insandan insana canlı bir akış başlıyordu hemen, yükseklerden derinlere iniyor, derinlerden tekrar sonsuzluğa yükseliyordu.”

“Örneğin, dış dünyada olup bitenlerin insanın içindeki yansısını eşzamanlı olarak sıralamak için öğrenilebilecek özel bir teknik olup olmadığını bile bilmem. Ayrıca anlama uygun olan sözcüğü bulup sözcüğe uygun olan anlamı verip veremeyeceğimi ve böylece, ne zaman gerçek bir yazarın elinden çıkanları okusam her defasına bilincine varmadan hissettiğim o dengeyi yaratıp yaratamayacağımı da hep merak etmişimdir.”

Fulden Ufacık

İstanbul Üniversitesi’nde işletme eğitimi gören Fulden, okuduğu kitaplar ile kitap sevgisi aşılamayı amaçlıyor. Onun istediği hayatınızdaki dertlerden beş dakika bile olsa uzaklaşıp başka dünyalara yelken açmanızı sağlamak.

You may also like...