Marija Tiurina’nın “Untranslatable Words” (Çevrilemeyen Sözcükler) isimli illüstrasyon çalışmasındaki çokça yaşanan durumların tam üstüne basan sözcüklere bakıyoruz. Japoncadan Yiddiş’e farklı dillerde kullanılan bu sözcükler sadece birkaç harfle aslında üzerine bir paragraf yazılabilecek anları, hisleri, “şey“leri anlatıyor.
Schlimazl (Yiddiş): Şanssızlığı süreklilik kazanmış kişi.
Duende (İspanyolca): Bir sanat çalışmasının bir insanı derinden etkileyen gizemli gücü.
Age-otori (Japonca): Saçını kestirdikten sonra daha kötü görünmek.
Kyoikumama (Japonca): Çocuğunun okulda başarılı olması için onu acımasızca sıkıştıran anne.
L’appel Duvide (Fransızca): Direkt çevirisi “boşluğun çağrısı” olsa da daha çok yüksek yerlerden atlama dürtüsüne verilen isim.
Tretar (İsveççe): “Tar” tek başına bir fincan kahve anlamına geliyor. “Patar” ise aynı fincandaki kahvenin tazelenmesi anlamına gelirken “Tretar” ikinci kez tazelemek anlamına, yani bir fincanı üçüncü kez kahveyle doldurmak anlamına geliyor.
Torschlusspanik (Almanca): “Kapanan kapı korkusu” gibi bir karşılığı olan bu sözcük bir insanın yaşlandıkça azalan fırsatlardan korkması durumudur.
Schadenfreude (Almanca): Birisinin talihsizliğini görmekten haz almak.
Tingo (Pascuense dili): Bir arkadaşının evinden önce tek bir eşya alarak sonra bütün hepsini ödünç alma isteği duymak.
Palegg (Norveççe): Bir dilim ekmek üzerine sürülebilecek/konulabilecek bir şey ya da her şey.
Gufra (Arapça): Bir avuçta biriktirilebilen su miktarı.
Baku-shan (Japonca): Güzel bir kız – yüzüne bakılmadığı sürece.
CNN