İkinci Kıyamet – Buğra Gülsoy

Share

Bu kitabı okumadan önce serinin ilk kitabı olan, Birinci Kıyamet’i okumanız gerekiyor. Diğer türlü yaşanılan olayları anlamanız zorlaşır. Sabri Mahir’in hayatından esinlenilerek yazılmış bu seriyi bitirdiğimde aklımda kalan onca anı, yaşamın ve zamanın izleri…

Kendi yarattığı ya da yaratılan içindeki canavar ile onu Britanya’da bırakmıştık ilk kitapta. Aklında geçmişi, hedefi belli olan -verdiği sözü gerçekleştirmek için uğraşacak- bir adam. Peki hayatın planı neydi? İşte Sabri Mahir bunu hesaba katmadan yaşamına devam ediyor.

Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı ve daha nice siyasi olayın içinde bulacak kendini Sabri Mahir. Her olayda içindeki canavara kendini göstermek için çırpınacak, gösterdiğinde ise Sabri Mahir ne yapacağını, hayatta nasıl kalacağını vicdanı ile öğrenmeye çalışacak. Tabi vicdanın sesine ulaştığında yaşanacak bazı olayları değiştirmesinin imkansızlığı ile karşı karşıya kalacak ancak telafi etmenin yollarını arayacak kendince.

Hayatta yaptığımız onca şeyin en az bir kişinin hayatını etkilediğini fark etmemizi sağlıyor bu roman. Belki iyi yönde belki de kötü yönde. Özellikle insanın içinde bulunan intikam duygusu kendini gösterdiğinde intikam alacak kişinin hayatını da etkileyeciğinden habersiz planlar yapılıyor. Zamana ve ona karşı..

“Aşmanız gereken en uzak mesafe zamanmış meğerse. En büyük yükümüz buymuş bizim, en büyük çabamız onu kaybetmemeye çalışmakmış. Zamanı durdurmak isterken unutmuştuk çünkü; bize asıl ıstırap verenin o olduğunu. Zamana yenik düştük biz, yitip gittik onu durdurmaya çalışırken.”

“Zaman kolumuza taktığımız, ya da evlerimizin duvarlarına astığımız bir aksesuar kadar basit değildi. Asıl zaman bizlerdik, kendimiz, kafamızın içi. Kaybetmememiz gereken tek şey varlığımızdı, unutmamamız gereken tek gerçek bizdik. Çünkü kendini unutursa insan zamanı da unutacaktı.”

Dönen çarklar içinde kendi hayatını yaşamaya çalışan biri Sabri Mahir. Geçmişi de onunla yürüdüğünden habersiz.. Peki geçmişte gördükleri ile kendini sorgulamayı öğrenecek midir?

Yazarın dilini sevdim ben. Okurken sizi o dünyanın içine yerleştirerek yaşanılan olayları yaşamanızı sağlıyor. Kitabın içinde bulunan – bana göre insanın kendini sorgulamasını sağlayan- ana hatları harmanlaması ile kitabı bitirdikten sonra dönüp kendi hayatınıza bakacaksınız. Yazılan olayları düşünerek -Sabri Mahir’in hayatından esinlenilerek yazılan- kitabı kapattığınızda sanki yanınızda o olacak. “Ders çıkar, hayatın ne olduğunu anla.” diyecek.

Kitabın sonunda Sabri Mahir’in hayatının anlatılması hoşuma gitti. Mutlaka okumanızı önerdiğim bir seri. Okurken yaşanılanları sorgulamanızı isterim.

“Ne yaparsa yapsın insan, kurtulamıyor bir türlü sistemin çarkları arasında sıkışıp kalmaktan, bir hortum gibi içine çekiyor, masum kanını senin de ellerine bulaştırarak, çoğu zaman haberin bile olmadan.”

“İnsana en çok acı veren darbe, beklediği düşmanından değil, hiç beklemediği yerden yediğiymiş; en yakınından, dostundan, güvendiği tek insandan.”

“Karamsarlığa kapılan kalpler, çözümleri düşünmeye fırsat bulamazlar.”

“İnsanın yüreği gözlerine, aklı ise ifadesine dönüşüyormuş gerçekten de.”

“Kendinden nefret etmeye başlayan biri, nasıl bir kez daha filizlenebilirdi içindeki sevgiyi?”

“Fitili ateşleyecek olan ufak bir kibrit çöpüdür her zaman.”

“Hep böyle değil midir? Kendi zamanında çare olarak düşündüğün şeyin, seni sessizce kemiren bir veba olduğunu ancak senden sonraki zamanlar anlar.”

Fulden Ufacık

İstanbul Üniversitesi’nde işletme eğitimi gören Fulden, okuduğu kitaplar ile kitap sevgisi aşılamayı amaçlıyor. Onun istediği hayatınızdaki dertlerden beş dakika bile olsa uzaklaşıp başka dünyalara yelken açmanızı sağlamak.

You may also like...