Kendine Ait Bir Oda – Virginia Woolf

Share

Kendine Ait Bir Oda’da geçmişte kadın yazarların neden az olduğu ele alınır. Dilinin akıcı olması ve anlatmak istediğini sizinle sohbet eder gibi anlattığı için kitabı hızlı bir biçimde okuyorsunuz. Ama ben sizin bu eseri sindire sindire okursanız mesajları daha iyi anlayacağınızı düşünüyorum. 14.yy’dan başlayarak Virginia Woolf’un yaşadığı 20.yy’a kadar olan bu süreçte kadınların edebiyattaki yerine değenir. Bunu Londra’daki bir kütüphane raflarında, eserleri kronolojik sıraya göre inceleyerek yapar.

Ona göre;
“Bir kadın eğer kurmaca yazacaksa kendine ait bir odası ve parası olmalıdır. Ve göreceğiniz gibi bu, kadının gerçek doğasına ve kurmacanın gerçek doğasına dair büyük sorunu çözümsüz bırakmakta.”
Eğer kadın yazarlar daha önce yazsaydı neler olurdu? Edebiyatta ya da sosyal , siyasi, ekonomik hayatta neler değişirdi? Ya da Virginia Woolf’un uydurduğu Shakespeare ‘ın kız kardeşi de yazabilseydi ne olurdu ? Londra’ya gitti ama orada hayallerini gerçekleştiremeden intihar etti. Halbuki abisi kadar tutkuluydu.
Jane Austen gibi oturma odasında bir sürü kişi arasında yazmanın zorlukları zaten belli. Onun başarısını takdir etmek gerekir. Kadınlara verilen görevler hep aynı. Onların görevleri varken yazmak da ne ?
İşte Virginia Woolf da bu konuyu deneme şeklinde yazdığı eserinde bize ustalıkla anlatıyor.
Günümüzde durum eskisi kadar kötü olmasa da yine de her kadınlar malesef her istediğini yapamıyor.
Her insan özeldir. Bu yüzden herkesin kendi isteklerinin yapabildiği, mutlu olduğu günler en kısa sürede gelmesini dilerim.

“Ne olursa olsun, eğer bir konu çok tartışmalıysa -cinsiyetle ilgili her türlü mesele öyledir- hakikati söyleyemeyiz. Sadece hangi görüşe varmışsak ona nasıl vardığımızı belirtebiliriz.”

“Düşünceler -hak ettiğinden daha gurur verici bir addı bu- oltasının ipini nehre sarkıtmıştı. İp, yansımaların ve oltaların arasında dakikalarca, oraya buraya sallandı, sularla birlikte yükselip alçaldı, sonunda -bilirsiniz hani hafifçe gerilir- oltanın ucunda ansızın bir düşünce yığıldı: Dikkatle çekip aldım onu ve özenle yere serdim.”

“Bir parça şiirin zihnimize böyle işlemesi ve adımlarımızı onunla uyumlu atmamıza neden olması ne kadar tuhaf.”

“Benim sorulara değil, yanıtlara ihtiyacım vardı: yanıtı da ancak bilgili,önyargısız kişilere danışarak elde edebilirim.”

“Hayat, her iki cins için de çetindi, zordu, sürekli bir mucadeleydi.”

“Bütün bu yüzyıllar boyunca kadınlar, erkeği olduğundan iki kat büyük gösteren bir ayna görevi gördüler, büyülü bir aynaydı bu ve müthiş bir yansıtma gücü vardı. Böyle bir güç olmasaydı dünya hâlâ bataklık ve balta girmemiş ormanlardan ibaret olurdu. Savaşlarda zafer kazanıldığı duyulmazdı… Çar ve Kayzer ne taç giyerler, ne de tahttan inerlerdi. Uygar toplumlarda hangi işe yararlarsa yarasınlar, bütün şiddet ya da kahramanlık eylemlerinde aynalar gereklidir. İşte bu yüzden Napoléon da Mussolini de kadınların erkeklerden aşağı olduğunda bu kadar ısrarcıdırlar, eğer onlar aşağıda olmasalardı kendileri büyüyemezlerdi.”

“Başyapıtlar tek başlarına ve başkasının yardımı olmadan doğmazlar, yıllar süren, insanlarla bir arada olmakla gelişen ortak düşüncenin sonucudurlar.”

“Ölçme işi, bütün işler içinde en yararsız olanıdır. Önemli olan istediğinizi yazmanızdır.”

Fulden Ufacık

İstanbul Üniversitesi’nde işletme eğitimi gören Fulden, okuduğu kitaplar ile kitap sevgisi aşılamayı amaçlıyor. Onun istediği hayatınızdaki dertlerden beş dakika bile olsa uzaklaşıp başka dünyalara yelken açmanızı sağlamak.

You may also like...