Serinletici Sinema Kulübü: Murder on the Orient Express

Share

Serinletici Sinema Kulübü bu hafta sizleri incelikle işlenmiş bir cinayetin gizemini aydınlatmaya davet ediyor. Agatha Chtistie’nin başyapıtlarından biri olan ‘Murder on the Orient Express (Doğu Ekspresi Cinayeti)’, sizler entrika dolu bir yolculuk vaat ediyor.

‘Yorgun dedektif’
Hercule Poirot bir hayli yorulmuştu. Zeki bir dedektif olabilirdi fakat bu durmaksızın çalışması anlamına gelmemeliydi. Dinlenmek için güzel bir tatile ihtiyacı vardı. Doğu Ekspresi ile başlayacak keyifli bir yolculuk pekala tatilinin ilk adımı olabilirdi. İlginçtir ki trenin tamamiyle dolu olduğu bir zamanı seçmişti. Yine de güçlü bağlantıları sayesinde bu lüks trende kendine bir yer bulmayı başarmıştı.

Ve yolculuk başladı…
Trenin raylarda hareket etmesiyle yolculuk başladı. Birbirinden ilginç yolcuları taşımakta olan Doğu Ekspresi, her saniye hedefe değil büyük bir gizeme doğru ilerlemekteydi. Taa ki fırtınanın etkisiyle tren karlar altında kalana dek. Kurtarma ekibi gelene kadar bu trende mahsur kalmışlardı. Dahası kar fırtınası başlarına gelen tek felaket değildi. Trende bir cinayet işlenmişti ve maktul de katil de yolcu listesinin içindeydi.

Trende bir cinayet işlenmişti.
Bu korkunç olay herkesin tüylerini ürpertmişti. Trenin yolcularından birinin ünlü bir dedektif oluşu muhtemelen hesap edilememişti. Yoksa katil, gri hücrelerini çalıştırarak tüm suçlulara korku salan bir dedektifin yakınında cinayet işlemeye teşebbüs etmezdi. Kader ya da tesadüf; adı her neyse Hercule Poirot bu cinayeti çözmesi gereken kişiydi. Evet tatilde olabilirdi; fakat katiller laf dinlemezdi.

Sorgu değil sohbet…
Belçikalı dedektif Hercule Poirot, bu dünyada adalet için savaşan biriydi. İlginç ve olağan dışı bir adamdı. Onun süper gücü ‘gri hücreleriydi’. Bir de tabii insanların gerçek doğasını görebilme yeteneği. Her zaman yaptığı gibi bu ilginç cinayette de sezgilerine güveniyordu fakat olayı bir türlü doğru taşların üstüne oturtamıyordu. Gözden kaçırdığı bir şeylerin olduğu ortadaydı; ama bunu ortaya çıkarmaya çalışmak işlerin daha da karışmasına neden oluyordu.

‘Masum ve şüpheli’
Trendeki yolcularla tek tek konuşan Poirot için olay imkansız bir cinayetti. Evet kendi kafasında mantıklı bir çıkarım yapmıştı; fakat bu yine de olayın imkansız olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Yolcuların içinde şüpheli sıfatını taşımayan hiç kimse yoktu. Peki ama herkes şüpheli görünüyorken nasıl oluyor da aynı anda herkes masum olabiliyordu?

Planlı bir tesadüf.
Dedektif Poirot, yolcuların bütün şaşırtmacasına ve engellemesine rağmen olayı çözmeyi başarmıştı. En başta akılları kurcalayan soru, en can alıcı noktada tekrar kendini göstermişti: Yılın bu zamanı bir yolcu treni neden tıklım tıklım doluydu? Bu soru akıllara trendeki yolcuların tesadüfen değil planlı bir şekilde bir araya geldiklerinin bir kanıtıydı. Geçmişte yaşanmış olan korkunç bir olay, trendeki cinayetin asıl sebebiydi. Cinayetin bir diğer nedeni ise ‘adalet’ idi…

Paradoks.
İnsanlar ne derse desin Hercule Poirot için doğru ve yanlış kesin çizgilerle birbirinden ayrıydı. Arası yoktu. Tüm hayatını ve mesleğini bu değerler üzerine kurmuştu; fakat ömründe ilk kez bir yol ayrımına gelmişti. İlk kez doğru ve yanlış iç içe geçmişti. Doğru bildiği şeyi yapmak istiyordu fakat vicdanı ona bunun yanlış olduğunu fısıldıyordu. Sonunda tercihini ‘adalet’ten yana kullandı. Çünkü onun görevi, dünyada halen adaletin hüküm sürdüğünü göstermekti.

Adaletin yalnızca kitaplarda, filmlerde değil gerçek hayatta da karşımıza çıkması dileğiyle, iyi seyirler!

Serinletici Sinema Kulübü puanı:

Fragman:

Neval Erbak

Kocaeli Üniversitesi Radyo, TV ve Sinema bölümü mezunu olan Neval, İletişim Fakültesi radyosunda yayınlanan ‘Dört Köşe’ adlı programıyla, Aydın Doğan Vakfı 23. Genç İletişimciler Yarışması İşitsel Dal/Müzik Programı kategorisinde 1.'lik ödülü kazandı. Neval, Serinletici'de kültür-sanat, yaşam-eğlence üzerine yazılar yazıyor.

You may also like...