Bugünün sırf pazartesi olması bile hayatımıza gölge düşürmeye yetiyor, değil mi? Hayatı sorgulamak için yanlış zaman olabilir ama pazartesi bile olsa ‘sonuna kadar gerçek’ bir günü yaşamayı istemez misiniz? Cevabınız ‘evet’ ise doğru yerdesiniz.
Sizleri kusursuz sahtelikte bir yaşamın içinden sıyrılmaya çalışan bir adamın hayat hikayesine davet ediyoruz. Biraz kenara kayarsanız, haftanın filmi ‘The Truman Show’a hayatınızda yer açabilirsiniz.
Serinletici Sinema Kulübü olarak mottomuz: Mükemmeli değil, kendini bul!
Truman her şeye(!) sahipti.
Truman Burbank, herkesin yüzünde sevimli gülümsemeler ile yaşadığı güzel bir adada yaşıyordu. Adadaki herkes gibi Truman da yaşamından memnundu. Monoton ve sıkıcı bir hayattı belki; ama yetinmeyi biliyordu. Güzel bir ev, iyi bir evlilik, içten komşular, garanti bir iş… Kısacası Truman isteyebileceği her şeye sahipti. Kendi hayatı dışında.
Tuhaf bir karşılaşma.
Truman’ın hayatı rutinlerden ibaretti. Hemen hemen her gün aynı şeyleri yapıyordu. Sanki birileri onun hayatını planlamıştı ve Truman da ona göre yaşıyordu. Yaklaşık 30 yıldır Truman Burbank hayatında hiçbir gariplik hissetmemişti. Taa ki bir gün işe giderken babasını görene kadar… Bu olay sıradan bir karşılaşma olabilirdi; şayet Truman’ın babası ölmüş olmasaydı.
Gariplikler zinciri…
Bu olağanüstü karşılaşma, gariplikler zincirinin ilk ve en önemli halkası olmuştu. Truman, tam anlamıyla bir ‘Amerikan Rüyası’nı andıran yaşamının, ilk kez düşündüğü kadar mükemmel olmayabileceğini hissetmişti. O andan itibaren Truman her şeyi ve herkesi sorgulamaya başlamıştı. Bu olay Truman’ın kaderini değiştirecekti. Artık bir şeyleri değiştirmenin zamanı gelmişti.
Hayat bir şov, hiçbir zaman bitmeyen.
Truman doğduğu günden bu yana kendisi için kurgulanan güvenli ve monoton zaman dilimini yaşamıştı. Hep ekran karşısındaki seyirciler için yaşamıştı, gülmüştü, yürümüştü. Yaklaşık 30 yıldır yaşamında ‘benim’ diyebileceği hiçbir şeyi olmamıştı. Etrafındaki herkes önemsiz birer figürandan ibaretti. Truman’ın yaşamı ise tüm dünyada izlenme rekorları kıran bir şovdan(!) başka bir şey değildi. Tüm dünyada bundan bihaber olan tek kişi Truman Burbank idi.
Truman’ın yaşamı ‘kayıt’ tuşundan ibaretti.
Truman’ın, su ile çevrili olduğunu düşündüğü adanın, bir yalandan ibaret olduğunu anlaması uzun sürmemişti. Yaşadığı kasaba aslında dev bir stüdyoydu. Karısı, annesi ve babası bildiği herkes birer oyuncuydu.
‘Yaşadığını sandığı’ hayatın sahteliğini reddeden Truman gerçeğin peşine düştü. Ne olursa olsun kendini bulacaktı. O bir şovun yıldızı olamazdı.
Truman’ın bir hayatı vardı…Ve hayatı sadece kendisine ait olacaktı. İçinde ne yozlaşmış medya dünyası, ne figüranlar ne de kameramanlar olacaktı. İyisiyle kötüsüyle gerçek bir yaşamı hak ediyordu.
Özgürlüğünü kazanmak için korkularını hiçe sayan Truman’dan ilham alın. Düşünün, sorgulayın, kabullenmeyin.
Şüphe ve cesaret… İşte bunlara güvenin. Ve gerçekliği hissedin…
İyi seyirler!
Serinletici Sinema Kulübü puanı:
En az 5 kere izledim. En sevdiklerim arasında ilk 10’a girer. Hadi bidaha bakalım Tuval kız ne dersin? Aaa kız mı dedim? Hadi onu da demiş olayım :)))
10 numarasın Nevalcim! 😉
Bir insanın kendini Tanrı gibi hissetmesinin en güzel örneklerinden birini taşır Truman Show.
“Dışarıda yalandan farklı bir şey yok.”
“Benim yarattığım dünya”
Christof o kadar kendi dünyasıyla övünür ki Truman gibi sadece yaşadığı şehir dışında keşfetme arzusunu bile anlayamayacak hale gelir. Neredeyse 30 yıldır herkes Truman’la yatıp kalkmıştır bu doğru. Ama Truman aksine düşündüğü anda başlayan korku onu hapis hayatı dışında bir yere itmez.
Çok kült ve çok klasik. Harika seçim Nevalcim.
hali hazırda karışık kafaları iyice karıştıran film. ya öyleyse diye düşün dur. ondan sonra insanlar neden paranoyak oluyormuş. mahvettiniz bizi.
ya doğruysa ???
sahte hayatlar yaşamaya çok alıştık internet alemine daldık dalalı. daimi bir takip edilme hevesiyle kendi özel hayatımızı gözler önüne sermekten büyük bir keyif duyar olduk. hayatımıza dair ne varsa, paylaşım sitelerinde ayan beyan ortaya döktük ve bu, bizim popülerlik yolundaki en büyük adımımız oldu. halbuki git gide yalana dönen, sahteliğe meyleden bir yaşam döngüsünde yol alıyorduk, bilemedik. bir kafede otururken “sıkıldım” desek hiç kimse dönüp bakmazken bize, bu sözü internette bir siteye yazınca onlarca yorum almaktan dolayı göğsümüz kabardı. 500 – 1000 sanal arkadaşımız olunca kendimizi sosyalleşmiş saydık fakat bir sinema filmini yalnız izlemek zorunda kaldığımızda bile o arkadaşların sahteliğinden şüphelenmek aklımıza gelmedi. işte bu bizim takip edilme, izlenme isteğimizdendir. büyük biradere gönüllü köleliğimizdendir.
Hayatta benim için önemli sayılı filmlerden biridir The Truman Show. İzlemeyen kalmasın:)
ne yalan söyleyeceğim daha önce izleyememiştim. ama sinema kulübümüzde görüncede kaçıramazdım.
christof’a hayran oldum. kendinden eminliği, yarattığı dünya bir tasarımcıya harika ilham veriyor. bir gün biteceğini kendide bildiği için sonunda gocunmadım fazla. çok yaratıcı bir filmdi.
christof’u mu destekliyorsun sen!!! psikopatlığa bak. ne biçim bir bakış açısı. filler tepişirken çimenler ezilirmiş başka ne olacak?