Eğer siz de sosyal medyada fazla paylaşımda bulunmuyorsanız şu cümleyi sıklıkla duymaya başlamışsınızdır: “Neden facebook’ta (ya da Instagram’da) paylaşmadın?” Biz bu cümleyi duymaktan çok sıkıldık. Hatta üzerimize bir rehavet bile çöktü denilebilir. Havalarla ilgisi yok bu durumun. Hayır hayır, bahar depresyonu değil bu. Bu bir ‘sosyal medya bıkkınlığı’!
Bu soruyu her duyduğumuzda kenara 10 kuruş atsaydık, şimdi zengin olabilirdik. Abartıysa abartı, neticede duruma uygun. ‘Gözlerden uzakta bir hayat‘ yaşamıyoruz, sadece her anımızı paylaşmayı kayda değer bulmuyoruz. Biz, her anı yaşamaya değer buluyoruz.
Bu işi dramatik bir ‘sosyal medyaya veda‘ seviyesine getirmek istemiyoruz. Neticede ‘ara sıra’ güzel bir anı paylaşmayı biz de seviyoruz. Altını çizelim her anı değil!
Halbuki birbirinden güzel mekanlara(!) gidiyoruz, sevgilimizle mutluyuz, aldığımız çiçekler çok güzel, yediğimiz yemek bir hayli lezzetli! Amma velakin ‘bize özel’.
Fotoğrafımızın aldığı beğeni sayısı mutluluğumuzu engellememeli. Yemeğimizi daha lezzetli, bulunduğumuz yeri daha güzel hale getirmemeli. Gittiğimiz cafe’nin konumu, egomuzu tatmin etmemeli.
O nedenle de üzerimize çöken ‘sosyal medya bıkkınlığı‘ndan kurtulana kadar, biz ufak bir mola veriyoruz.
Hatta sizlere de tavsiye ediyoruz.