Formula 1’in 2025 sezonu, Melbourne’da yağan yağmurla birlikte resmen start aldı ve ilk yarış bize şunu net bir şekilde gösterdi: McLaren şu anda bambaşka bir seviyede. Lando Norris’in direksiyonda adeta dans ettiği, Oscar Piastri’nin ise çimlere rağmen pes etmediği bir yarış izledik.
Bu hava koşullarında bile McLaren’ın hızı dudak uçuklatıcıydı; son sektörde rakiplerine attıkları fark, adeta “Biz buradayız ve kaçacak yeriniz yok” mesajıydı. Norris, pole’den aldığı bayrağı finish’e kadar taşıdı ve Max Verstappen gibi bir devi, DRS ile kapanan mesafeye rağmen son virajlarda silkeledi. McLaren’ın bu dominasyonu korkutucu bir gerçek: Eğer hava böyle kaotik olmasaydı, belki de fark daha da büyük olacaktı.
Red Bull cephesine bakarsak, Max yine her zamanki gibi aracı sınırlarında zorladı ama bu kez lastikler ona ihanet etti. Hollandalı şampiyon, “Ben tek, siz hepiniz” modunda yıllardır tek kişilik bir ordu gibi savaşıyor. Ancak lastiklerini bitirdiği anlarda McLaren’ın mesafeyi açması, Red Bull’un eski “komple paket” günlerinin geride kaldığını düşündürüyor. Sanki mühendisler, “Daha ne geliştirelim ki?” havasına girmiş.
Red Bull’da Liam Lawson’un da varlık gösterememesi, ikinci pilot sorununun hâlâ çözülemediğini kanıtladı. Carlos Sainz’ı ellerinden kaçırmış olmaları, şu an Helmut Marko’nun uykularını kaçırıyordur herhalde. Red Bull, kendilerine uyan pistlerde hâlâ galibiyet alabilir ama iki araçları birden önde olmadıkça, McLaren’ın pit stratejilerindeki üstünlüğü başlarını ağrıtacak.
Ferrari ise tam bir hayal kırıklığı. Araç zaten yeterince rekabetçi değilken, bir de iletişim ve yönetim facialarıyla kendilerini sabote ettiler. Charles Leclerc’in telsizden “Koltuğum su dolu!” diye isyanına mühendisinden gelen “İçecek sisteminden olabilir” cevabı, profesyonellikten çok uzak bir “Olur öyle” rahatlığı taşıyordu.
Lewis Hamilton ise Ferrari’deki ilk yarışında adeta bir yabancı gibiydi. Öndeki araca uzakken mühendisin “K1 modunu seç” talimatına verdiği “Yakın olsam zaten seçerdim” yanıtı, hem adaptasyon zorluğunu hem de takım içindeki koordinasyonsuzluğu özetledi. Yarış boyunca Leclerc ve Hamilton’ın mühendislerini azarlaması, Ferrari’nin bu yarışı kenarda kaybettiğinin kanıtıydı. Norris ve Piastri’nin pist dışına savrulduğu o kritik anda, Ferrari’nin geçiş lastiklerine geçmek için bir saniye bile tereddüt etmemesi lazımdı. Leclerc’in yarış sonrası “Pite geç kaldık” demeci, her yağmurlu yarışta aynı senaryoyu izlediğimizin bir itirafı gibiydi. Podyum alsalar bile, bu tamamen şansa bağlı bir sonuç olurdu.
Mercedes ise şu an daha derli toplu görünüyor. George Russell podyumu kaparken, Kimi Antonelli’nin çaylak performansıyla göz doldurması, takımın geleceği adına umut verici. Hamilton’ın Ferrari’ye geçişiyle boşalan koltukta Mercedes’in hâlâ sağlam bir temeli var gibi.
Ancak Hamilton’ın Ferrari’ye alışması, tahmin edilenden çok daha uzun sürebilir. SF-25’in virajlardaki zayıflığı ve takımın stratejik hataları, yedi kez dünya şampiyonunu bile çaresiz bırakabilir.
Sonuç olarak, Avustralya GP bize McLaren’ın bu sezonun favorisi olduğunu, Red Bull’un Max’in sırtında nefes aldığını ve Ferrari’nin kendi kendini baltalamada ustalaştığını gösterdi. Eğer McLaren bu ivmeyi korursa, 2025’te papaya rengine doyacağız gibi görünüyor. Ferrari taraftarları ise şimdiden dua etmeye başlasın; çünkü bu gidişle Maranello’da uzun bir sezon geçecek.