Hani, evden çıkınca bir şeyleri unutma hissine kapılıp ceplerinizi, çantalarınızı kontrol edersiniz ya.. Gelin bu duyguyu biraz yoğurup büyütelim. Hatta biraz da sorumsuzluk katarak örneğin bir evcil hayvanınızı bir yerde unuttuğunuzu düşünelim. Vicdan azabı nasıl da kendini göstermeye başladı değil mi? Abartmadan, gerçek örnekleri olduğunu bilerek devam edip özellikle yeni anne-babaların küçük çocuklarını bir yerde unutmalarını haberlerde, orada, burada görmüş ve okumuş olmanız da gayet muhtemel aslında.
Bunun bir film incelemesi olduğu gerçeğini biri hatırlamadan yakalasam fena olmayacak.. Çocukları unutma örneğini bile gölgede bırakacak bir olgu var Marslı’da; o da, bir astronotu Mars’ta unutmak…
İşin aslı, The Martian’da filmi görmeden önce bize lanse ettirilen ve aslında biraz da bizim kendi kendimize beklediğimizdi bu uzak bir gezegende unutulma beklentisi.
// Spoiler //
Ama işin aslı, The Martian gibi uzayın kontrolü ele aldığı bir filmde olmazsa olmaz bir terslik sonucu ölü sanılma daha doğru bir tabir olacak bizim unutulma beklentilerine.
Matt Damon’ın canlandırdığı Mark Watney, Mars’taki bir fırtına sonucu acil kalkış yapması gereken ekibi tarafından sınırlar zorlanarak arandıktan sonra bir noktadan itibaren ölü kabul edilerek Mars’ta bırakılıyor ve The Martian’da asıl macera böylece başlamış oluyor.
Büyük bir yaşam mücadelesini daha uzun bir vadeye yaymaya kararlı olan ve bunun da ötesinde hayatta olduğunu duyurmaya çalışan Mark Watney’nin fantastik öyküsü bu. İçerisinde Avrupa’yı açlıktan kurtaran patatese belki de teşekkür niteliğinde Mars’ta yetiştirilen ilk sebze ünvanı verilmesinden, klasik yoklukta hayatta kalma unsuru olan dışkının önemine kadar neler yok neler… Ayrıca asıl kahramanımız Mark Watney’in en büyük dostları arasında kullanım dşı kalan eski bir Mars keşif robotu ile orada kullandığı ulaşım araçlarını saymazsak büyük haksızlık etmiş oluruz.
Mark Watney’in yaşamını bir şekilde duyurmasının ardından NASA’nın kurtarma görevine dönüşen The Martian’ın sanırım sonu hakkında tutarlı tahminleri hepiniz filmi izlerken gayet rahat yapmışsınızdır.
// Spoiler //
The Martian kadrosunda Matt Damon’ın yan ısıra Sean Bean (acaba burada da ölecek mi ), The Newsroom’dan tanıdığımız Jeff Daniels, House of Cards’ın Zoe’si Kate Mara gibi, son döndemde televizyon dünyasında görmeye alışık olduğumuz güçlü isimleri de barındırıyor.
141 dakikalık başta korkutucu gelebilecek film süresinde, sinemaya gitmek sizin için sevdiğiniz biriyle buluşmak için bir sadece bahane değilse bile, The Martian izleyinin ilgisini yer yer espriyle harmanladığı macera ile yüksek tutmayı rahatlıkla beceriyor.
İleride “aaa Marslı’nın kitabı çıkmış” tuzağına yakalanmamanız adına, Marslı’nın aynı isimli Andy Weir kitabından uyarlandığını da söylemeden geçmemek lazım.