Şu anda elimizde Türk bayraklarıyla sokaklara çıkmıyorsak, ıslık çalıp bu bayram(!) denilen olayı kutlamıyorsak, bilin ki her hücremize kadar mutsuz olduğumuzdandır…
Arkadaşlarımızla güzel bir akşam yemeğindeyiz. Telefonumuza bir mesaj geliyor: ‘Darbe oldu’. Şok oluyoruz, birbirimize bakıyoruz. Herkesin aklındaki cümle şu: ‘Sonunda olacağı buydu…’
Neden mi? Çünkü ülkenin başındaki siyasiler, bu halkı zerre kadar sevmediler. Onları ya başkaldıran azınlık ya da köle saydılar. Sevmediler, sevemezlerdi. Kalpsizdiler ve fazlasıyla hırslıydılar. İki ağaç için ayaklanamazdı insanlar, kesin arkasında başka sinsi planlar olmalıydı. Yolda yanımızdan geçenler, ya hükümet yanlısı olabilirdi ya da paralelci. Başka bir ihtimal yoktu.
Oysaki biz sadece huzur içinde ‘kendi’ ülkemizde yaşamak istiyorduk. Yazık, bir türlü göremediler…
Kalbimizdeki ve zihnimizdeki mutsuzluğu anlatacak kelime bulamıyoruz. Zalimce katledilen askerler için mutsuzuz. Halkını zerre kadar düşünmeyen siyasilerin ‘sokağa çıkın’ çağrısı yüzünden mutsuzuz. Günahsız insanlar kirli oyunlara alet edildiği için mutsuzuz. Sabahında hiçbir şey olmamışçasına kendimize kahvaltı hazırlayabildiğimiz için mutsuzuz. Hiç olmadığı kadar bu ülkeyi terk etme arzusuyla yanıp tutuştuğumuz için mutsuzuz. Anlayın artık, bu millet mutsuz!
Bir bayram günü için sizce de bunca mutsuzluk çok değil mi?
‘Bir insanı sevmekle başlar her şey’ demişti ya Sait Faik Abasıyanık… Lütfen artık bu ülkeyi sevin. Bu ülkenin insanlarını sevin. Ölmelerine göz yummayın. Lütfen, göz göre göre insanları ölüme yollamayın.
Siz bizden daha iyi bilirsiniz gerçi ama, bu yapılanların dinimizde yeri yok… Yazıktır, günahtır efendiler!